Yorgun argın eczaneden çıkıp evin kapısını çaldığımda, ağzına yemek doldurmuş kız kardeşim karşıladı beni. Yanaklarını öyle şişirmişti ki, kahkaha atıp kafasına vurdum. "Davar gibi oldun yeme la artık." Dedim gülmelerimin arasından. Elif yerinde tepinip saçlarını düzeltmeye çalıştı.
"Abi saçımı ne bozuyorsun ya?!" Diye sessizce çığlık atmaya çalıştı. Gözlerimi kısıp salona göz attığımda duyduğum seslerle yüzümü buruşturdum. Misafirlerimiz vardı anlaşılan.
Lakin aklıma gelen şeyle hızla Elif'in yüzüne çevirdim bakışlarımı. "Var mı lan seninle yaşıt bir oğlan?" Dediğimde gözlerini devirip bana cevap vermeden salona gitmeye yeltendi. Anında ensesinden yakalayıp kolumun altına aldım. İçerideki tehlikelere karşı tehlikeli abi raconu kesmem lazımdı.
Salona girdiğimizde surat ifademi zorlukla sabit tuttum. Ulan yeni evlenen Neslihan abla ve sülalesi neden bizim eve doluşuyordu?
"Ah, benim paşam da gelmiş." Annemin büyük bir hevesle beni karşılaması ile yapmacık bir gülümseme takındım.
"Selamınaleyküm." Diye mırıldandım. Birkaç kişi aynı anda kapışa kapışa selamımı aldığında, daha fazla burada kalmamak adına anneme döndüm. "Ben odamdayım." Annem çay bardağını kadına uzatırken kafa sallamakla yetindi.
Son anda salonda Elif'in yaşıtlarında bir oğlan radarıma girdi. Anında Elif'in omzuna baskı uygulayıp kendimle birlikte salonun dışına sürükledim.
Elif kolumun altından çıkmak için çabalasada kıskanç bir abiyi sittin sene başından savamazdı.
Odamın kapısını açıp hevesle yatağıma doğru yürüdüğümde, yatağımda yatan bebek ile duraksayıp Elif'e çevirdim bakışlarımı. "Ulan bu ne? Al götür şunu." Dedim suratımı buruşturup.
Yatağına yatmaya gelip senden önce kapan bir varlık gördüğünde sinirlerin bozuluyordu."Abi 'şu' ne ya? Bebek o bebek. Daha dişleri bile yeni çıkıyor." Dediğinde taş çatlasın iki yaşında duran oğlana gözlerimi kısarak baktım.
"Bana ne? Bura benim yatağım, sikseler vermem." Dedim üstümdeki kot ceketi masama fırlatırken. Ulan yorgundum bej yorgun, bebeğin üstüne yatsam anlaşılır mıydı la?
"Hayır abi götürmem, sonra annem bana kızıyor." Dediğinde aklıma gelen şeyle onu kenara itip yatağa yaklaştım. Günah benden gitmişti, teklifi kabul etmemek onun seçimiydi.
Bebeği koltuk altlarından tutup kaldırdığımda aynı şekil geri yerine koydum. Bebek saniyeler içinde uyanıp ağlamaya başladığında sırıtıp hızla yataktan kalktım. Kapıyı açıp salona doğru bağırdım. "Anne, bu bebe biz odaya girince sesten korkup uyandı, alsanıza." Dediğimde Elif bana gözlerini büyütüp bakıyordu.
Birkaç saniye içinde kolları altın bileziklerle gelen ayaklı kuyumcu kadın salondan çıktı. Anında psikolojik etki sağlamak için yatağıma oturdum. Benden çekinip bebeği kucaklayıp gidecekti.
Türkiye de yaşayan bir Türk genci olarak bataklıktan sıyrılan bir çiçek gibi sıyrılman gerekti. Yoksa mutsuz mutsuz hayat sürerdin. Bu yüzden hayat hilelerini hiç kaçırmazdım.
Kadın bebeği aldığında, bana kafa selamı verip odadan çıktı. Elif bana doğru döndü sabırsızca. "Abi beni niye sürükledin yanında? Bırak da gideyim artık." Dediğinde gözlerimi büyüttüm. O oğlan Kılıç abinin kuzeni olabilirdi, gerekirse dünyanın en güvenli adamının oğlu olabilirdi, asla kız kardeşimi paylaşmazdım.
"Otur oturduğun yerde, aç bilgisayarı oyun falan oyna." Dedim yatağıma girerken. Yemekten sonra üstümü değiştirirdim.
Kardeşimi her gördüğüm yerde delirtiyor olabilirdim ama başkası göz ucuyla bile baksa anında müdahale etme ihtiyacı duyuyordum.
Sanırım her abinin doğasında olan bir şeydi.Elif bana göz devirip kapıya yürüdüğünde, evin içinde zil sesi duyulmuştu. Kız kardeşim umursamadan bana döndü. "kurabiye yemeğe gidiyorum, senin yersiz kıskançlıkların bile beni aç bırakamaz abi." Diyip kapıyı çarptığında kaşlarımı çatıp anında yataktan fırladım.
Üstümde tişört bile yoktu, umarım salona gitmeden yakalardım. Yoksa gerçekten kimse umrumda olmadan o salona dalar kız kardeşimi o veletten korurdum.
Hızla koşup tam kapıyı açmıştım ki aynı anda açılan kapı ile duraksadım. Kılıç abiyle burun buruna geldiğimizde, anında kendimi geri çektim. Şu amına koduğumun talihi bir beni görmüyordu.
"Apo?" Dedi çatık kaşları ile çıplak üstüme göz gezdirdi. Bakışları tekrar yüzüme çıktığında, omzunun üstünden koridora bir bakış atıp beni içeri itti. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, Kılıç abi içeri girip kapıyı arkasından örttü.
"Kılıç abi?" Diye sordum aynı tonda ismini zikrederken. Bu yaştan sonra ailesiyle oturmalara gidecek bir tip değildi adım gibi biliyordum. Sert bakışlarını tekrar yüzüme çıkardı. "Kuzenim sizdeymiş, onu alıp gidecektim ama sanada selam vereyim dedim." Diye açıkladığında, olumlu anlamda kafa salladım.
Lakin birkaç saniye sonra,
"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu hesap sorar gibi. Kaşlarım çatılırken, yutkundum. "Birde çıplaksın." Dediğinde sesi azarlar gibiydi. Tekrar yutkunup gözlerimi kırpıştırdım. Ulan şu adamı karşımda görene kadardı tüm baskınlığım. Kılıç abi höst dese dizlerim titrerdi korkudan. Adam nasıl korkutmuşsa demek ki."Kız kardeşimi çağıracaktım." Diye açıklama yaptım istemsizce. Kendimi niye açıklamak zorunda hissettiğimi de bilmiyordum. Ama bakışları öyle bir netti ki, cevapsız kalsa kafamı masaya vura vura dövecek potansiyeli var gibiydi.
"Üstüne bir şey giy." Dedi çıplak karnımı işaret parmağının tersiyle iterken. "Sonra çağırırsın." Dediğinde bakışlarımı kaçırıp dün masaya fırlattığım hırkamı geçirdim üstüme.
Önünü iliklemeden yanından geçecektim ki, kolunu birden karnıma sarıp gitmemi engelledi. Afalladım. Belki çok saçmaydı ama, kalp atışlarım hızlandı. Ondan korktuğum için miydi yoksa bu teması beklemediğim için mi bilmiyordum ama hayatımda ilk kez böyle şaşkın hissediyordum.
Karnıma sardığı kolunun sıcaklığını bile hissediyordum. Bakışlarım yüzüne çıktığında, doğrudan yüz yüze gelmiştik. "Önünü kapat." Diye tekrarladı. Kaşlarım havalanırken, koluna tutundum. İtmek için miydi, yoksa tutunmak için miydi ondan bile emin değildim. Onun gibi bir duvar ile bu denli samimi bir durumda olmak belki de beni bu kadar afallatmıştı.
"Bir şey olmaz." Dediğimde, birkaç saniye sonra eksik olan cümleyi tamamladım. "Kılıç abi." Yumuşayan bakışları aynı eskisi gibi değişip sertleşirken, bana kurduğum cümleyi sorgulattı. Onun benden istediği şeyi reddetmem onu kızdırmış olmalıydı.
Ayrıca neredeyse üç dakikadan fazla sürede bu denli temas beni bile ürkütmüştü. Usulca koluna baskı uygulayıp ittim. Karnımdan sıyrılan kolu, saniyeler içinde hırkamın fermuarını kavradığında, gözlerimin içine bakarak yukarı doğru çekti fermuarı. "Olur." Dediğinde, az önceki tavrımı taklit ederek tekrarlayan. "Apo." Yutkunma ihtiyacı hissediyordum ama birde bunun için onun dikkatini çekme ihtimali beni ürküttü.
"Şimdi gidebilirsin." Diye eklediğinde, gözlerimi kırpıştırdım. Ondan birkaç adım geriye gittiğimde, sol tarafından geçip kapı kolunu indirdim.
Kılıç abiyi anlamak benim için zordu. Belki de benim kaçırdığım bir şeyler oluyordu. Mahallede sürekli bir rahatsızlık peydah oluyordu. Ne hastalıklar mantıklıydı ne de beni çağırmaları. Gittiğimde sürekli orada olan Kılıç abi beni korkuyordu belki de. Birkaç kez bakışlarını üstümde hissetmiştim.
Önce yanlış bir şeyler yaptığımı düşünmüştüm ama sonra beni hiç azarlamadığı için bu fikirden vazgeçtim. Lakin az önceki olanlar, banyoda sertleşmesi. Hadi erekte olması açıklanabilecek bir durumdur. Sonuçta sabah erektesi denen bir şey bile vardı. Ona öyle temas etmem etkiliydi Belki de ama az önceki yaptığı nedendi?
Kılıç abinin oğlancı olma ihtimali sıfırdı. Adam ayak bileklerine kadar homofobik duruyordu. Üstelik daha önceki ilgi manyağı kız arkadaşını da unutmamak lazımdı. Yani bana farklı anlamda yaklaşacağını düşünmüyordum.
Kılıç abinin benimle derdi neydi? Bunu çözmek için eskisi gibi kendimi geri çekmek yerine bu sefer üstüne gidecektim.