4

280 18 3
                                    


Ayık kafayla uyandığıma şükürler ettiğim sabahı, iş yerime giderek taçlandırıyordum. Sabahın soğuğu içime işlerken, üstümdeki monta daha sıkı sarıldım. Telefonumu cebimden çıkarmak için bile hareket edesim yoktu. 

Eczaneye girdiğimde, her sabah yüzlerini gördüğüm Derya abla yerine başka bir oğlanı gördüğümde, kaşlarım havalandı. Bakışlarım Alev'e kaydığında, onun ilaçları düzenlediğini gördüm. ''Hayırlı sabahlar.'' diye mırıldandım arkamdan kapıyı kapatırken. 

Yeni oğlan, gülümsemek gibi bir incelik göstermeden, ''günaydın.'' diye mırıldandı. Gözlerimi devirip üstümdeki montu çıkardım. Beyefendi günaydın yerine hayırlı sabahlar dese sanki incileri dökülecekti.

''Hoş geldin canım.'' Arzu'nun cıvıl cıvıl sesi duyulduğunda, içimdeki karamsar hava dağılmıştı. Anında gülümsedim. Henüz tanımadığım şu sevimsiz oğlandan sonra sesi ilaç gibi gelmişti. ''Hoş bulduk gülüm.' dediğimde, omzunun üstünden bakıp gülümsedi. 

Arka tarafa geçtiğimde, Alev'i kolundan tutup arkaya çektim çaktırmadan. Büyük ihtimalle yeni gelenin ki olduğunu sorgulayacağımı anladığı için uslu bir şekilde pot kırmadan yanımda gelmişti. ''Kim la bu sevimsiz?'' dediğimde, gözlerini büyütüp içeriye baktı. Kolumu cimcirdiğinde, ''Ayıp Apo  ne diyorsun?'' dedi annem gibi hala kolumu cimcirirken.

"Yav acıdı." Dedim kolumu kurtarıp cimcirdiği yeri ovaladım. "Yeni geldi, Akif abinin yeğeni, adı Uğur. Aman ha dik dik bakma çocuğa kovdurursun kendini." Dediğinde, suratım asıldı. Bu sevimsizin benden üstün olması şimdiden canımı sıkmıştı ha.

"Tamam." Diye mırıldandım içeriye geçerken. Alev de yanımdan geçip sağ taraftaki dolapların yanına geçti. Önlüğü giyip telefonumu sessize aldım. Birde bu şerefsiz telefonuma takarsa kafasını duvara çarpabilirdim. Bir insan ile ilk karşılaştığımda enerjim tutmuyorsa, bir daha o kişiyi sevemiyordum. Bu sevimsizde beni iten bir şeyler vardı.

İş saati başladığında, tahmin ettiğim gibi itici biri olduğunu anlamıştım. Her dakika ya Alev'i, ya beni kontrol ediyordu. Eczanenin asıl sahibi Akif abi bile bu kadar kontrol etmezken hatamızı arayan bu iti dövesim gelmişti.

Saat öğlen arasına gelirken, yere dökülen kahve bardağı ile müşteri korkuyla geriye sıçradı. Döken kendi değilmiş gibi birde korkuyordu ya, iyice ayar oluyordum. Hani sabah, 'bugün güzel hissediyorum' demiştim ya, unutun onu. Birini camdan aşağı fırlatma konusunda sınırdaydım.

"Tamam tamam, önemli değil Abdullah temizler." Dediğinde, elimdeki iş telefonunu sertçe masaya bırakıp ona döndüm. Çıkan sesle irkilmişti ama bozuntuya vermedi. Özellikle belirtmiştim Apo denilmesini istiyorum diye, inatla kimlikteki ismimi kullanıyordu.

"Apo." Dedim sertçe. Ardından ona ters bir bakış atıp, vilada sopasını kavradım. Tam yürüyecekken onun sesini duydum. "İstediğimi kullanırım?" Dedi meydan okurcasına. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, elime aldığım vilada sopasını sertçe duvara fırlatıp üstüne yürüdüm. Ben sabırlı bir adam değildim, ama öğlene kadar sabretmiştim. Sırf amcasının dükkanı diye bize üsten bakması fena irite ediyordu beni.

"Anlamadım?" Dedim tam karşısına dikilip üstüne bir adım daha atarken. Korkuyla irkilip bir adım  geri gittiğinde, üstünde hakimiyet kurmak için üstüne eğildim. "Burası resmi bir kurum, Apo gibi saçma bir kısaltma kullanamazsın." Dedi geri basmayarak. Gülümseyip yakasını sirkeledim. Yok, buraya özellikle gönderilmişti bu puşt. Apoyu delirtmek için sıraya dizilen bir puşttu.

SerseriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin