8

288 20 23
                                    

Sargılı elime bir bakış atıp kafamı cama yasladım. Acilden çıkmış, otobüsle evime dönüyordum. Annem ve babam memlekete gittiği için evde kimse yoktu. Bunun rahatlığı ile kimse görmeden gizlice ağlayabilirdim. Kahvede ağlamamak için kendimi o kadar çok kasmıştım ki, kaslarım ağrıyordu.

Gördüğüm duraklar ile kısık sesle mırıldandım. "Okul durağında abi." Şoför dikiz aynasından bana bakıp kafasıyla onayladığında, birkaç saniye içinde sağa çekmişti. Otobüsten inip evime yürüdüm sessizce.

Kafamda dolanan çok şey vardı. Hayatımda ilk kez kırgın hissediyordum. Ben kırılmazdım, birini kırılacak kadar önemsemezdim. Belki de Kılıç abiyi fazla hayatıma almıştım, bu yüzdendi beni orada öylece bırakıp gidişini hazmedememem.

Aklım sürekli Uğur'u kolunun altına alıp gidişinde kalıyordu. Bunca zaman her yardıma muhtaç oluşumda yanımda biten adam ilk kez yüz çevirmişti. Geçen hafta ona ibne diyerek yanlış yapmıştım ve hak etmiştim. Bunu bilecek olgunluktaydım ama olmuyordu işte. Umursamasın istiyordum şimdi de. Apo'nun patavatsızlığı desin özür beklesin istiyordum. Bir yandan da bana hiç sormadan yargıladığı için bir daha yüzüne bakmamak istiyordum.

Neden bu denli umursadığımı da bilmiyordum ya. Yanan elime bile bakmamıştı. Sahi, elimin yandığını görmüş müydü?

Elimin yandığını görseydi öylece onunla gider miydi?

Gerçekten ben mi yanlış anlıyordum yoksa Kılıç abi şimdiye kadar gerçekten bana farklı gözle mi bakıyordu? Uğur'un ima ettiği şeyin alt metni bu olabilir miydi?

Yutkunup anahtarla eve girdim. Sessizlik beni karşıladığında, anahtarı çıkarıp dolabın üstüne koydum. Karnımın aç olduğunu hissediyordum ama yemeyerek kafamı toplamam lazımdı.

Kendimi odama attığımda, üstümdeki montu fırlatıp kıyafetlerimle yatağa yattım öylece.

Zaten yattığım gibi bunca zaman tuttuğum ağlamam başlamıştı. Hıçkırığımı tutamadığımda, sargılı elimin tersiyle gözlerimi sildim. İnsanların yanında ağlamayı on altı yaşımda bırakmıştım. Ağlarken kendimi tutamıyor, sürekli hıçkırıkla boğuşuyordum. Sessiz ağlayan bir insan hiçbir zaman olamamıştım.

Yastığıma sarılıp yüzümü gömdüm yatağa. Ağlamak istiyordum içimdeki kırgınlığı atmak için. Bir yandan da ağlamaktan nefret ettiğim için ağlıyordum.

Neredeyse bir buçuk saat hıçkıra hıçkıra ağlayarak heba ettiğimde, saçlarımı okşayacak tek insanın evde olmaması ile tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annemin 'paşam' diyerek saçlarımı okşamasına ihtiyacım vardı.

Bir saatten sonra sesimin kısıldığını fark ettiğimde, suratımı buruşturdum. Bunun olacağını biliyordum.

Lakin tam gözlerimi kapatacağım sırada duyduğum zil sesi ile gözlerimi açtım. Zil ısrarla düzenli aralıklarla çalmaya devam ettiğinde, yataktan kalktım hızla.

Kendimi çelik kapının önünde bulduğumda, kapıyı açtım. İçeri giren soğuk hava ile irkilirken, gördüğüm beden ile afalladım.

Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, Kılıç abinin kireç gibi bembeyaz kesilen suratına baktım saf saf. "Apo." Dedi tam gözlerimin içine bakarak.

Ne diyeceğimi, ne cevap vereceğimi, ne yapacağımı bilmez halde dikili kaldım karşısında. Kırgınlığımı mı belli etmeliydim yoksa kızgınmış gibi davranıp kendimi mi saklamalıydım?

"Ha?" Dedim tamamen alakasız bir karşılık vererek. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, öksürme ihtiyacı hissettim.

Bir şey demeden ileri atıldığında, kollarını hızla bana sarıp kemiklerimi sıkmak istercesine sıkıca sarıldı bana. Kollarım şaşkınlıkla havada kalırken, omzumda hissettiğim soğuk yüzü ile kaskatı kesildim. Yüzünü boynum ile omzum arasındaki boşluğa gömmüştü.

SerseriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin