İnsanlar benim nezdimde üçe ayrılır. Birincisi; Allah'ından bulsun diyerek kendine yaşatılan her şeyi sineye çeken, uğraşmak istemeyen, artık yorulmuş, bıkmış insanlardı.
İkincisi; kendine yaşatılan her şeyi ödetmek isteyen, ama olaylara daha fazla bulaşıp peşinden kendisine bir bela gelmesinden korkanlar. Bu yüzden içlerindeki intikam hissi bir saatten sonra köreliyordu.
Üçüncüsü ise benim nezdimde, kendisine yaşatılan her şeyin hesabını sormadan başını yastığa koyamayandı. Benim gibi, kendimi rahatlıkla koyabiliyordum bu kefeye. Çünkü yaşadığım her şeyin öcünü kendi ellerim ile almak istiyordum.
Şimdi ise meydanın ortasında yaka paça yere serdiğim Uğur'un ensesinden tutmuş, itiraf ettiriyordum. Dudaklarından acıdan kaynaklı birkaç şey dökülünce, memnuniyet ile yerden kaldırdım.
Babamın bu saatte işten eve geldiğini bildiğim için şimdi evin sokağını dönüyorduk. Kılıç ise tam arkamda, ne olur ne olmaz diye mahallenin birkaç genci ile arkamı kolluyordu.
"Babamın karşısında her şeyi itiraf etmezsen sana ne yapacağımı iyi biliyorsun Uğur!" Dedim ensesini okşayıp. Uğur sıktığı dişleri ile ağzındaki kanı yere tükürdü.
Onu mecbur bıraktığım nokta midemi bulandırıyordu. Ben asla birinin bunca zaman saklamaya ihtiyaç duyduğu yönelimini ebeveynlerine söylemezdim. Onunla empati kurabildiğim nokta da buydu. Bende babamdan saklıyordum bir oğlanı sevdiğimi. Bu yüzden böyle bir kansızlık yapmazdım. Uğur iti beni tanımadığı için söyleyeceğimden endişe ediyordu.
Evimin önüne geldiğimizde, derin bir nefes aldım. Gergin hissediyordum, hayatımda hiç olmadığım kadar. Güvensizliğimi yenmek adına omzunun üstünden arkamdaki Kılıç'ın yüzüne baktım. Göz göze geldiğimizde, göz kırptı. Dudaklarım kıvrıldığında, önüme döndüm.
Bahçenin ortasına geldiğimizde, bağırıp çağırmak, olay çıkarıp çıkın dışarı diye bağırmak istiyordum ama babam bana bunun saygısızlık olduğunu öğretmişti.
O yüzden kapıyı çalması için Ali'ye döndüm. Ali'nin bakışları bana döndüğünde "kapıyı çalar mısın koçum?" Diye sordum sessizce. Ali anında kafa sallayıp kapıya koştu.
Omuzlarımı dikeltip derin derin nefesler aldım sakinleşmek adına. Birine meydan dayağı çekip, babamın önüne geldiğimde korkudan tir tir titriyordum.
Babamın önüne gelene kadardı tüm delikanlılığım, ona bırak el kaldırmayı, kendini savunmayı, sesimi bile yükseltemezdim.
Ali kapıyı çaldıktan sonra, saniyeler hızla omuzlarıma basa basa geçti. Her saniye daha da ağırlaşan omuzlarım ile dudaklarımı ıslatmak zorunda hissettim.
Kapıyı açan babam, önce Ali'ye ardından arkasındaki bize çevirdi bakışlarını. Kaşları çatılırken, arkasına dönüp anneme içeri geçmesi için kafasıyla bir işaret yaptı. Annemi çok seviyordu, belki de hayattaki tek sevdiği şeydi. Bu yüzden önündeki manzaraya şahit olmasını istemiyordu.
Annem arkasından kaybolduğunda, babam ev terliklerini çıkarıp kapının önündeki siyah terlikleri geçirdi ayağına. Ardından kapıyı arkasından örtüp dışarıya çıktı.
"Hayırdır Abdullah?" Diye sordu babam sinir tadan sesi ile. Bakışları arkamdaki bedende olduğu için yutkundum. Beni Kılıç'ın yanında görmek istemiyordu.
"Baba müsade edersen sana masum olduğumu kanıtlamak istiyorum. " Diye sordum yere eğdiğim başım ile. Babamdan ses gelene kadar kafamı kaldıramayacaktım.
"Ne anlatıyorsun?" Diye soru sertçe. Anında başımı kaldırıp yutkundum. O Kılıç'ı takmıştı kafaya. Beni duymuyordu bile.
"Bu Uğur, mahalledekilere benim uyuşturucu işine bulunduğumu söylemiş. Aramızda birkaç tatsızlık oldu, arkadaş öcünü almak için iftira atmak istemiş." Dedim gözlerinin içine bakamadığım için omuzlarında tuttuğum bakışlarımla.