Tek mesajım ile endişelenen Kılıç, yanıma gelmek için defalarca kez aramıştı. Gelsin istiyordum, yanımda olsun istiyordum ama babam ile aralarında olan olay yüzünden her şeyi daha beter ederim diye korkuyordum.
Bu yüzden yanıma Adem abiyi göndermişti Kılıç. Onun siyah arabası kapıda göründüğünde, ben çoktan kendimi sokağa atmıştım. Annem endişeliydi, hata yapıyordum belki onunla konuşmadan giderek ama ona da kızgındım. Babam bunca şeyi bana reva görürken neden sessiz kalıyordu?
Adem abi yol boyunca çıtını çıkarmadan sürmüştü arabayı. Ya konuşmaktan çekiniyordu, ya da anlayışlı olmayı tercih ediyordu. Konuşmaya çalışsa, derdimi sorsa anlatır mıydım cevabı belliydi gerçi. Değil Adem abi, en yakın arkadaşım hatta dostum olan Alev'e bile anlatamamıştım. Eksik hissettiğim en büyük yanımdı ailem.
Aile bağları, kafamıza yerleştirilen dinamitler gibiydi. Onlarla olmuyordu, onlarsız hareket edersek de patlayacak gibi hissediyordun.
Babamın beni sevmesini isterdim. Annemin babama beni savunmasını isterdim. Kız kardeşim gördüğü ilginin bana nazaran fazla olduğunu fark etmesini isterdim. Bu hayatta istediğim hiçbir şey olmuyordu. Belki de hiç olmayacaktı.
Yağmurlu havanın üstüme bıraktığı kasvetli havadan sıyrılmak mümkün değildi. Her yağmura denk bir gözyaşım kefareti ödüyordu.
Sonunda onun evinin önünde duran araba, beni kendime getirmişti. Bakışlarımı boş yolda gezdirip iç çektim.
Adem abi bana döndüğünde, bende yaslandığım yerden ona çevirdim kafamı. "Anlatmak istersen.." Dedi göz kırpıp, bakışları eve döndü. Birkaç saniyenin ardından tekrar bana çevirdi bakışlarını. "Dinlerim." Dediğinde gözlerimi yumup başımı salladım.
Arabanın kapısını açtığımda, tekrar arkama bakma ihtiyacı duymadan arabadan indim. Teşekkür edecek kadar takatim yoktu. Sonra eyvallah derdim. Bunu dert edecek bir adam değildi zaten Adem abi.
Bahçe kapısını açtığım sıra, evin önündeki üç basamaklı merdivene oturan Kılıç ayaklandı. Ben kapıyı kapatana kadar yanımda bitmişti bile.
"Apo?" Diye sordu yüzümü süzerken. Gülümsemeye çalıştım. "Eve girebilir miyiz?" Dedim elini tutarken. Gözleri yüzümden ayrılmadan kafa salladı.
Beraber aralık kapıdan girdiğimizde, salona doğru döndü Kılıç. Birleşik ellerimizi ayırmadan, usulca önümde takip ettim.
Koltuğa oturduğumda, yanıma oturdu usulca. Bir şey sormayacağı belliydi. Sessizce yüzümü izliyordu üzgün bakışlarla. "Babam." Dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp kafa salladı.
"Asya'ya ümit verdiğimi iddia ediyorlar." Dediğimde, cümlenin mantıksızlığı ile kahkahalarımı tutamadım. Sanırım sinir bozukluğu böyle bir şeydi. Kırıp dökmek istemek, kahkaha ile bastırmak.
Bakışları gözlerimden takılı kaldığında, kaşları havalandı. Yüzünden anlayamadığım bir ifade geçince, yaklaşıp yanağına dudağımı bastırdım. "Bakma öyle, artık çük seviyoruz." Dediğimde, sinirle kafasını iki yana sallayıp güldü.
Ortam biraz olsun yumuşadığında, iç çekip bakışlarımı yüzünde gezdirdim. "Bir bitmiyorlar anasını satayım." Diye içli içli söylendiğimde, aynı şekilde iç çekip kafa salladı.
"Babamdır sözünün üstüne çıkamam diye düğününde masa altı rakı içtirme de." Dediğinde, hayali bile midemi bulandırdı. Yüzümü buruşturup, kollarımı boynuna sardım.
"Ben ömrüm boyunca bekar kalacağım oğlum, pembe panjurlar falan bizi bozar." Dediğimde, hafifçe kafama vurdu cümlem yüzünden. Sırıtıp boynunu öptüm. "Senin ebedi manitanız reis, o sayılmaz." Dediğimde vurduğu yeri okşayıp sırıttı.