Ellerim cebimde mahallenin sokağına döndüğüm sıra da dudaklarım ıslıkla şekillenmişti. O günü unutmak için elimden ne geliyorsa yapıyordum.
İbne dediğim için Kılıç abinin hayal kırıklığıyla harmanlanan bakışlarının ardından, bir yumruk da ondan yerim diye düşünmüştüm ama yapmadı.
"Bin Apo." Diyerek beni kenara itmiş, açtığı arabanın koltuğuna oturtmuştu. Belki de beni cezalandırma şekli görmezden gelmekti bilmiyorum ama, çok pis kuduruyordum. Pansuman yaptığında, tekrarlamıştım ibne diye ama ifadesiz kaldı. İnkar etsin istiyordum, yüzüme bir yumruk çaksın istiyordum ama yapmıyordu işte adam.
Pansuman bitince arabadan inmemi söyleyip, gitmişti. O gazlarken de kudurmuştum mahallede gördüğünde yüzüme bakmadan gitmesinde de.
Her gördüğünde selam verip halimi hatırımı soran adam gitmişti, yerine beni görmezden gelen Kılıç abi kalmıştı. Umurunda değildim sanırım ki, hakaretim bile umurunda olmamıştı.
Yüzüne bir yumruk çakılması için kuduruyorsun ama o seni adam yerine koyup elini bile sürmüyor.
İç sesim sinsi bir yılan gibi ensemden soğuk zehrini yaydığında dilimi ısırdım. Gerçekten düşünmemek bu kadar zor muydu? Bunca zaman her şeyi ikinci gün unutan ben, bir hafta önceki olayı hâlâ atlatamıyordum.
Tam kahvenin sokağına dönmüştüm ki, karşılaştığım Adem abi ile adımlarımı yavaşlattım. Adem abi Kılıç abinin tek dostuydu... Göz göze geldiğimizde, selam vermek ile vermemek arasında kalıp yutkundum. Benden çektiği bakışları ile dümdüz yoluna devam etmek için yanımdan geçeceği sıra dudaklarım aralandı. "Selamınaleyküm.." Diye mırıldandım bir tepki alabilmek adına.
Adem abinin adımları duraksarken, suratıma doğru boş bir bakış attı. Yanımdan geçeceği sıra tekrarladım. "Allah'ın selamını verdik, almak üstüne vebal bilmez misin?" Diye sorduğumda, gözlerini yumup derin bir nefes aldı.
"Aleykümselam." Dedi kısık sesle. Ardından hızla yanımdan geçip telefonunu çıkardı sinirle. Kılıç abi olanları anlatmış olmalıydı.
Umursamadan devam ettim. Adem abi sırf Kılıç abi ile kavga ettik diye durduk yere beni siliyorsa bende onu silerdim.
Kahveye geldiğimde, kapıyı açıp sıcak havayı kucakladım. Bakışlarım tanıdık görmek için kahvede turlarken, gördüğüm yeşil gözlerle yerime çakıldım.
Üç gündür ilk kez karşılaştığım adam bir yabancıymışım gibi gözlerini çektiğinde, içimdeki nefret büyüdü. İbnenin teki ile aynı ortamda olmak niye umurumdaydı bilmiyordum ama umursamamaya çalışıp Orhan abinin masasına oturdum.
"Ooo paşam." Dedi Orhan abi sırtımı sıvazlayıp. "Hoş geldin." Dediğinde, gülümseyip kafa salladım. En azından ibne olmayan birkaç kişi ile zihnimi temizleyebilirdim. "Hoş bulduk abim." Dedim hevesle. Kahvenin sahibi Sadri abi önüme bir bardak açık çay koyduğunda elimi göğsüme vurup, "Eyvallah." Diye mırıldandım. Her zaman içtiğim için artık sormuyordu.
Okey oynayan dörtlünün oyununu izlerken, çayımı içiyordum. Birkaç dakika sonra açılan kahve kapısı ile bakışlarımı kapıya çevirdim. Gözlerim karşılaştığım iki bedenle kısılırken, dişlerimi kıracak kadar sıktığımı hissettim.
Bu kendini elit sanan Uğur bebesinin kahvede ne işi vardı? Üstelik yanında Adem abi vardı. Aklıma düşen ihtimal ile bardağı tutan elimi sıktım.
Adem abin seni adam yerine koymadığı için yerine adam bulmuş Apo.
İç sesimin yaptığı mantıklı açıklama ile gözlerimi istemsizce onların üzerinde tuttum. Uğur büyük bir hevesle Kılıç abinin yanına oturduğunda, Kılıç abi ona bakmadı bile. Bu içimi bir nebze rahatlatırken, Uğur elini Kılıç abinin omzuna koyup sıktı. İrkilen beden kafasını kaldırdığında, Uğur'u fark edip kafa selamı verdi. Uğur sineği de gülümseyerek bir şeyler anlatmaya başladı.