Boş geçen bir öğlen saati ile, elimdeki tosttan son bir ısırık alıp ayranı kafama diktim. Annemler hâlâ memlekette oldukları için dışarıda yiyordum öğünlerimi.
O geceden sonra Kılıç abinin yanına gitmekten çekinmiştim. Alev beklediğimin aksine zaten acele etme demişti. Benim için zor olduğunu biliyordu çünkü.
"Yüzsüz."
Arkamdan duyduğum fısıltılı ses ile hızla arkamı kontrol ettiğimde kaşlarım çatıldı. Mustafa abi ile Ahmet abi bana bakarak utanmadan arkamdan konuşuyorlardı. Bunca zaman dalgın olduğum için dikkat etmemiştim ama son cümlesini kurduktan sonra bana bakarak yüzsüz dediğinde anlamıştım.
"Hayırdır?" Dedim gülerek. Bakışlarımı tam ikisine dikerek duvara yaslanıp ayranı kafama diktim. "Ne bok yemişim yine de, yüzsüz olmuşum?" Diyerek bacaklarımı yayarak oturdum.
"Mahallenin arkalarında yediğin haltları bize mi soruyorsun?" Mustafa abinin dediği ile ayran boğazımda kaldı. Öksürüp anında ona döndüğümde yutkundum. Kılıç abinin beni öptüğünü mü görmüşlerdi?
"Ne?" Dedim çekinerek. Mahalleliden çekinmiyordum da, babamın kulağına gidecek diye ödüm bokuma karışıyordu. Anlayışlı bir babam yoktu, kolumu kırar elime verirdi Allah'ıma.
"Bilmemezlikten mi geliyorsun şimdi birde?" Dediğinde, ayağımın yanındaki tabureye ayağımı vurup ittiğimde, ayaklanıp üstüne yürüdüm. Burda babamın kulağına gitmiş diye yusuf yusuf olmuştum, adam hâlâ uzatıyordu ulan. "Açık açık konuş abi, deli etme adamı." Dedim yükselerek. Ahmet abi anında araya girmek için ayaklandı.
"Diyorum ki; karı gibi mahalelinin arkasından atıp tutuyorsun, sonra da yüzsüz gibi ekmeğini yiyorsun esnafın!" O da ayaklandığında, afalladım. Yanlış mı duydum diye bakışlarımı Ahmet abiye çevirdim ama o da yüzüme bakmıyordu.
"Ne saçmalıyorsun lan?" Dedim sesimi eskisine nazaran kısarak. Şaşırdığım her halimden belli olduğu için Ahmet abi ile Mustafa abi birbirlerine baktılar.
"Sen o kızıl kızla aşağı mahalelinin oğlanlarına laf taşıyormuşsun. Üstüne birde Esrar yetiştirip gençleri zehirleyen piçlere ortak olmuşsun." Dediğinde afalladım. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, ağzımın şaşkınlıkla açılmasına engel olamamıştım. "Semih abi her yerde seni arıyor, bulduğunda onu anasının amına tersten sokacağım diyordu. Mahallenin bebelerini zehirlemene müsade etmeyecekmiş." Dediğinde, anında telefonumu çıkardım. Ulan evimden bile çıkmamıştım ben, ne anlatıyordu bunlar?
Semih abinin ismini gördüğümde tereddüt etmeden ara tuşuna basacaktım ki Ahmet abi elimi çekip durdurdu beni. "Lan oğlum delirdin mi sen? Semih seni kevgire çevirir, git evine saklan." Dediğinde elimi kurtardım. Üstüme belli ki büyük bir
İftira atılmıştı."Abi asıl siz delirdiniz mi? Ben evden çıkmadım geçen Yaser'in düğününden beri. Kime laf taşımışım da bebeleri zehirleyenlerin ekmeğine yağ sürmüşüm?" Ahmet abinin kaşları şaşkınlıkla havalanırken, yanındaki Mustafa abiye baktı.
"Nasıl?" Dedi Mustafa abi şaşkınlıkla. "Sen yapmadın mı?" Dediğinde, kafamı anında olumsuz anlamda salladım.
Babam zamanında Esrar yetiştiren bir genci demir sopayla dövdüğü zaman korkup sormuştum. Bana, 'bunlar gençlerin maneviyatının zayıf olmasından faydalanıp onları ağlarına düşürüyor. Kaç gencin hayatını kararttılar da, kaç ailenin ocağını söndürdüler.' Diye kinini kusmuştu. On beş küsür yaşımdan beri ortamından uzak durmuştum.
"Abi kurban olayım elinde büyüdüm, ne zaman böyle bir şerefsizlik yaptığımı gördün?" Dedim Mustafa abiye sitemle. Mustafa abi kırk beş küsürlü yaşlarında bir adamdı. Zamanında elinde büyümüştüm, bu yakıştırmayı hak etmiyordum.