"Öyle ama hak ettim. Ben neyim biliyo musun? Ben zavallıyım. Duygularım değişken, zaten laflarımın arkasında da duramıyorum."
Dili peltekti. İçtiği kaçıncı kadehti bilmiyordu. Gözlerinin önünde sadece kızıl saçlar dalgalanıyordu.
" Ben sandım ki ömür boyu Nigarı severim. Hayatıma bir başkası giremez ama öyle olmadı..."
"Seviyo muyum sence ? Aşık mı oldum anlamıyorum. Onu görünce heyacandan ölüyorum,kaç yaşında adamım. Bir bakışı ile sakinleşip bir sözüyle deliriyorum."
"Aşk mı bilemem ama bişeyler hissettiğin kesin dostum."
"Ah eşşek kafam, düğün günü Nigarı dinlemeseydim şimdi her şey farklı olurdu. Leylaya benzeyen kızıl güzeli çocuklarım olurdu"
"Çok mu geç Ali?"
Alinin başını eğmesi, açıkça bir cevaptı.
Demir üzüntüyle, elinde ki bardağın geri kalan yarısını tek seferde içti.
"Nigar bir garipleşti. Hep mi böyleydi ben göremiyordum bilmiyorum. Ona haksızlık etmek istemiyorum. Dul kadındı aldım evlendim, şimdi bıraksam ne yapar nereye gider ailesi de kabul etmez. Şehirde ev alayım yerleştiriyim oraya diyorum bir başına nasıl yapacak? Ben kendi kendimi yaktım Alim."
"İşte bu konuda haklısın Demir ağa. Sen kendi başını kendin yaktın."
"Sen farklısın sanki. Seni de görüyorum, Elife bakışlarını. Kaptırdın gül gibi kızı yeni yetme tabipe.izlersin artık gelinliğiyle evden çıkışını."
Ali de aslında bunu düşünüyordu. Daha doğrusu Elifi...
Güzel kızdı, ateş parçası gibi. Nasıl görmemişti güzelliğini aklı almıyordu Ali'nin. Gözü , Leyladan başkasını görmüyordu güya. O büyük sevdası saman alevi gibi bitivermişti. Ne zaman bittiğini bile anlamamıştı. Şimdilerde, hele hele o ateşli dere kenarından sonra tek düşündüğü kadın Elifti.
"Ağır konuştum , kalbini kırdım kızın. O kızı azıcık tanıdıysam daha da bana bakmaz. Sevdasını da gömer kalbine, umrunda dahi olmam."
"Eee sen çoktan pes etmişsin."
"Ya ne yapayım."
"Duygularından eminsen çık karşısına konuş."
Ali sadece uzun uzun elinde ki bardağı izledi. Aklı Demirin söylediklerindeydi.
Demirin gözleri kararıyordu, yürümekte de ciddi zorluk çekiyordu. Aklı nerdeydi bilmiyordu ? Kalbi de aklı da artık yörüngesini şaşırmıştı gerçi.
Leylanın odasına hangi akla hizmet girmişti ki, az önce kararan gözleri odanın içi en aydınlık zamanındaymış gibi bulmuştu Leylayı hemence. Gel git aklı da şimdi gayet yerindeydi. Divana oturdu. Tam karşısında bembeyaz çarşaflar içinde sere serpe Leyla. Öyle güzeldi ki... saçlarının birazı döşekten aşağı doğru dalga dalga dökülmüştü. Tablo gibi, tam seyirlikti. Şu oda ikisinin odası olabilirdi, Demir şimdi öyle uzaktan izlemektense yanında kıvrılıp uyuyo olabilirdi. Uzansa dokunacak kadar yakın , dokunamayacak kadar uzaktı Leylaya.
Bir çözüm bulacaktı,Leyla ile olmanın bir yolunu bulacaktı çünkü artık kesin kararı buydu.
Açık pencere içeriye, rüzgarı tüm gücüyle sokuyordu. Leylanın saç telleri dans ediyor, hafifçe üşüdüğünü belli eden teni diken diken duruyordu. Uzanıp üstünü örtmemek için kendisini zor tuttu. Bir kaç saat , hava ışıyana kadar odada kaldı. Sonra kalkıp isteksiz adımlarla kendi odasına geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİ DÖNÜŞ (ARA VERİLDİ DEVAM EDECEK..)
Romance1975 yılı yazıydı... Köylülerin 'çil papatya' ismini taktıkları Leyla, bu sıcak salı akşamında ilk görüşte vurulduğu, çalıştığı tütün tarlasının sahibi, ağa oğlu Demir ile nişanlanacaktı.