Hoş geldiniiiz, umarım seversiniz!!! Birçok yeri hissederek yazdım, umarım aynı duyguları paylaşarak okuruz bu kitabı. Oy verip yorum atmanız bana yardımcı olacaktır fakat içinizden gelmiyorsa yapmanızı istemem. Teşekkürler şimdiden, okumanız bile benim için çok kıymetli🫶🏼
Başladığınız tarihi buraya not ederseniz aşırı tatlı olur🤍
♪ Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar- Candan Erçetin
Yalnızım Ben- Can GoxGüzel okumalar, keyifle!
*ೃ༄HALELER SÖNDÜĞÜNDE
Puslu bir ekim akşamıydı. İnsanların birbirinden kaçtığı hatta kaçma gereği bile duymadığı bir dönemdi. Konuşmak gereksizdi, gülmek, ağlamak, heyecanlanmak... Ama tek bir duygu çok kıymetliydi; korku. Korku insanlardan alınamayacak kadar kıymetliydi. Diri tutardı çünkü, tetikte olmak için değil; namlunun ucunda olmak için yegane duyguydu.
Hayır, gelecekten seslenmiyorum.
Ben hayatı fazla ciddiye alan ve dramatize eden biriyim. Tabii sadece yalnızken. Bazen, özellikle geceleri odamın camından beni selamlayan ağacın dallarına oturup o an nasıl hissettiğimi günlüğüme yazdığımda abarttığımı ben de fark ediyordum. Çok düşünüyordum mesela, etrafımdakilere bu konuda tavsiyeler verirken hem de.Ben göründüğü gibi olmayandım, hatta bazen hiç olmadığımı hissediyordum. Sadece bir tane arkadaşım vardı: Berlin. Onun varlığı bana daima iyi gelirdi; yalnız olmadığımı, bir hayatın benim için de mümkün olduğunu hissederdim. Tabii yalnız kalınca yine o lanet kitabı okumadan duramıyordum: Tutunamayanlar. Hani kitaplar en büyük arkadaşımızdı, arkadaş dediğin şey seni iyice içinden çıkılamaz bir psikolojiye sürüklememeliydi. Ya da ben bozuktum...
Okula gittiğimde hiçbir problem yoktu, herkese karşı sert ve anlaşılmaz bakışlarım olmasına rağmen peşimden ayrılmazlardı. Nedeni çok basitti; standartlara göre fazla güzeldim ve kafamın içinde kopan fırtınalara rağmen kimseye ihtiyacım olmadığını duruşumla ve rahatlığımla hissettirirdim. Öyle görünmek benim için bir seçenek değildi, ihtiyaçtı. İnsanlar bana dünyanın sekizinci harikasıymışım gibi bakmazsa egomu besleyemez ve insanların sığlığıyla dalga geçemezdim.
Derslerde hep en arka sıraya oturur, hocayla göz teması kurmaz, kafamı sıraya koyup uyurdum. Daha doğrusu uyuyormuş gibi yapardım ki sınavlardan en yüksek notu almamın sebebinin zekam yüzünden olduğunu düşünsünler diye. Evet, iyi bir matematiksel zekaya sahiptim ama derslerime amiyane tabirle köpek gibi çalışırdım. Yalnızlık ve yokluk hissi beni yiyip bitirdiğinde bana en iyi gelen şey Berlin ve ders çalışmakken en kötüsünün kitap okumak ve günlük tutmak olması çok ironikti.
Ağacın dalına oturup hayatımın yersizliğini sorgularken telefonuma gelen mesajla aniden yerimden sıçradım.
Berlin: Kızım neredesin sen sabahtan beri, okula gelmedin bari aramalarımı cevapla. Meraktan ölüyorum, senin keyfini beklemeyeceğim yoldayım, geliyorum. Kapıyı açmazsan bacadan girerim duydun mu beni? Yok sana özgür alan falan.
Derin bir of çekip mesajına görüldü attım. 10 dakika sonra gelen kapı sesiyle hiç acele etmeden odama geçtim ve aşağı inerek kapıyı açtım.
"Oh, çok şükür! Tilya sen neredesin ya? Ne kadar merak ettim seni haberin var mı? Sen okula gelmemezlik yapmazsın, bir şey olmuş? Ne oldu? Bakmasana suratıma ölü balık gibi? NE OLDU DİYORUM SANA!!" diyen Berlin'in sesiyle kendimi yeniden hayata dönmüş gibi hissettim. Birilerinin beni merak etmesi benim için olasılığı sıfır bile olmayan bir imkansızlıktaydı. Kendimi küçükken ebeveynlerinin dikkatini çekmek için başını belaya sokan çocuklar gibi hissediyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haleler Söndüğünde
Romanceİntiharı düşünmekle intihar etmek arasındaki boşluk... Birinde alınan nefes, diğerinde son nefes... O boşluğu dolduracak bir gün fiiliyete geçmemek için yıktığımız kalplerin cesetleri. Seni koruması için var ettiğin cesetlere basarak ilerleyeceksin...