Chapter 10

147 10 1
                                    

Dinliyor musunuz bilmiyorum ama bolum basina her zaman İsabel LaRosa- Older şarkısını koyuyordum.

Bu bölümlük başka bir şarkı koymak istedim. Severek dinlediğim bir şarkıdır. Kitapla da hoş gider diye düşündüm. Lütfen dinleyin.

X

"Evet dediğim gibi Hececiler'i sınavda soracağım çocuklar. Dersinizi ona göre çalışın. Kimler vardı bu grupta, say bakalım Ece?"

Kafamı koymuş uyuyor taklidi yapıyordum. Aksi halde ne hoca ne de öğrenciler yakamı bırakırdı.

"Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel."

"Aferin güzelim. Dersin başında anlattığım konuyu bu kadar hızlı ezberlemen gerçekten harika bir yetenek." dedi orospu hoca. Bu sefer de Ece'ye mi yavşıyordu, bana mı öyle geldi? Hafifçe kafamı kaldırdım ve gözlerim hoca ile Ece arasında mekik dokudu.

Hocanın laubali tavırlarına karşılık Ece'nin utanmış yeni gelin edalarına hayretle bakıyordum. Ece salak mısın kızım sen?

"Demeyin öyle hocam." dedi Ece sağ kulağının arkasına perçemini sıkıştırırken. Bravo, harikasın Ece. Ne kadar sevmesemde Ece'yi uyarmalıydım. Yanlış yolda ilerliyordu.

Okul zili çalar çalmaz içinde sadece kalemin olduğu çantamı koluma atıp hızla Ece'nin arkasından koşturdum. Ne ara dördüncü kattan birinci kata inmişti? Helal olsun.

Hızla koşup kolundan tuttuktan sonra nefes nefese kaldığım için bir elimi duvara dayadım ve nefeslendim. "Ece." dedim boğuk bir sesle.

"Ayy ne var be? İşim var işim. Noldu ne söyleyeceksin?" dedi saçını geri savururken.

Eğildiğim yerde kafamı hafifçe kaldırıp gözlerimi gözlerine diktim. "Bir ihtimal o iş Can Hoca ile buluşmak olabilir mi?"

Gözünü anında kaçırıp kekelemesinden her şey gayet açık bir şekilde anlaşılıyordu. Can, şerefsizsin Can.

"Bak," dedim arkadaşça yaklaşarak. "ne yap et, o adamdan uzak dur. Çıkan dedikoduları, kadın öğretmenlere, öğrencilere, bana yaptıklarını duydun. Bunlar bi dedikodudan ibaret değil. Sana da aynısını yapacak."

Tedirgin olmuştu. Gözlerinden okumuştum bunu. Ben bunları demesem bile, aralarında en az 20 yaş olan birisiyle buluşmaya zaten tedirgin bakmalıydı. En son Euphoria'da Jules yapmıştı böyle bi salaklık. O da cefasını çekmişti yaptıklarının.

"B-bundan sana ne?" dedi çemkirir bir halde. "Ne ilgilendirir seni?"

"Mal mısın Ece? İzin vereyim de o adam sana dokunsun mu?"

"Onun öyle bir amacı yok!" Harbili maldı bu kız.

"Nah yok." dedim rahat bir şekilde. Ben görevimi yapmıştım. Ece zekiydi. Dediklerimi süzgecinden geçirirdi.

"Ben seni uyardım Ece. Bundan sonrası senin tercihin. Ne yapmak istiyorsan onu yapmakta özgürsün." dedim ve çıkışa yöneldim. Tam minibüs durağına doğru yola çıkmıştım ki beklemediğim bir anda kornasına basılan arabayla korkudan yerimde zıplayarak soluma döndüm. Siyah Mercedes. Savaş? Yani, Savaş Abi?

Arabaya doğru ilerledim ve camı açması için bekledim. O ise camı açmak yerine uzanıp kapıyı açmıştı. Bende ikiletmeden arabaya bindim. "Hoşgeldin." dedi içten bir gülümsemeyle.

Yeterince soğuk bir sesle "Hoşbuldum." dedim.

Arabayı yola çıktıktan sonra "Nasıl geçti bugün okulun?" diye sordu. Aramızdaki garip sessizliği bozmak istediği çok belliydi.

"İyi." Bok gibiydi.

O günden sonra ona karşı nasıl davranmam gerektiğini kestirememiştim. Ona karşı olan hislerimi kendime açıkladığım an, ona da açıkladığım için zamanlama biraz yanlış olmuştu. Hem kendi içimde tam kabul edememişken hemde onun bu duyguları yanlış anlayıp bana abimmiş gibi sarılmasının ardından zihnim iyice karışmıştı. Şu 1 haftadır o kadar çok düşünmüştüm ki 'Hissettiğim duygular yanlış mı?' diye. Ama bulduğum hiçbir sonuş 'Evet, duyguların yanlış.' gibi bir şey değildi. Pişman değildim. Lakin o beni yanlış anlamıştı. Belki de sarhoşluğuma vermişti. Belki de anlamak istediği gibi anlamıştı. Sözde kardeşliğimiz bozulmasın diye anlamamazlıktan mı gelmişti? Sevmiyorsa sevmiyorum de bitsin, değil mi ama? Ne uzatıyorsun?

"Ne düşünüyorsun?"

"Hiç." dedim omuz silkerken.

"Bugün seni bir yere götüreceğim. Belki rahatlarsın."

Heyecanıma yenik düşüp hızla ona döndüm. "Neresi?"

"Sürpriz." dedi gülümserken.

Cevabına bozulduğunu hiç çaktırmadan "Hem benim rahatlamaya ihtiyacım olduğunu nereden çıkardın?" dedim.

Bana baktı. Neydi bu duygunun tarifi? Pişmanlık? Bazı kararlar almıştı ve pişmandı. Bazen onun içini okuyabiliyormuşum gibi hissediyordum.

"Çünkü," dedi tekrar bakışları yola dönerken. "benim rahatlamaya ihtiyacım var."

Yoldan ayırmadı gözünü, direksiyonu sıktığı için beyazlaşmış parmak boğumlarından bir haberdi. Neyeydi, kimeydi bu öfke?

Dikiz aynasında arkayı kontrol ederken "ve ben bir tek senin yanında rahatlıyorum."

Gözlerini bana çevirdi. "Sende benim yanımda rahatla istiyorum."

X
Bu da böyle bi bolum olsun

Bolum hakkindali fikirlerinizi buraya alabilirim

Baybayyyy❤️

Querencia'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin