sınır: 33 oy ♡
Giydiğim siyah takım elbisesinin üzerinden saçlarımı topuz yaptım ve önden iki tutam salarak dalgalandırdım. Hafif bir makyaj ile hazırlığımı bitirdim.
Pendik sahildeki bir kafeye toplantı amacıyla gidiyordum. Toplantı yeri son andan değişip burasının konumu atılmıştı.
Masanın üzerindeki dünden hazırladığım dosyaları, kol çantamı ve işaret ve orta parmağım yardımı ile tuttuğum ipli topuklu ayakkabılarımı da alıp odamdan çıktım. Dusan tesise geçecekti. O da odasında hazırlanıyor olmalıydı.
Aşağıya inip kapının köşesine ayakkabılarımı, portmantonun üzerine ise çantam ile dosyaları bırakıp çalışma odasına girdim. Saat sabahın sekiziydi ve benim dokuzda toplantım vardı. Zaten yol uzun süreceği için geç kalmışım gibi hissettiriyordu.
Eksik olan kağıtları toparlayıp portmantonun yanına koyacaktım ki merdivenlerden jilet gibi inen Dusan'ı gördüm. Dün yaşadığımız yakınlıktan dolayı ona bakarken biraz yüzüm kızarıyordu. Bakışlarını benimle buluşturduğu an kafamı önüme çevirdim. O an kulaklarıma onun gülüşü doldu.
Mutfağa doğru giderken, ''Patron için küçük bir kahvaltı hazırlamak isterim, tabi o da isterse?'' dedi. Üzerimdeki takım ile gerçekten bir CEO'ya benziyordum. Ve... kahvaltı mı? Donumu bile veririm hocam.
Küçük ama seri adımlar ile onun arkasından mutfağa girdim. ''Sen de hep kahvaltı hazırlıyorsun. Çok mahçup hissediyorum.'' dedim dolaptan tost arası için malzeme çıkarırken. ''Seviyorum.'' dediğinde ona baktım ve bana baktığını gördüm. ''Yemek yapmayı yani.'' diyerek tost ekmeklerini ayırdı. Yarım ağız güldüm.
Evet, dün öpüşmüştük. Ama sanki ikimiz de bundan utanıyor gibi, kötü anlamda değil, konusunu bile açmıyor, eski arkadaşlığımıza devam ediyorduk. Her ne kadar arkadaşlıksa bu. Birbirinin dudaklarını sömüren arkadaş mı olurmuş?
Açtığı tostların arasına malzemeleri yerleştirdim. Ardından o kapattı ve ben de buzdolabından hazır sıkılmış portakal suyunu çıkarıp bardaklara döktüm. Masaya koyacaktım ama sonra vazgeçtim. ''Bahçeye çıkalım.'' dedim. Beni onaylayarak tabaklara koyduğu tostlar ile takip etti.
Akşam kapattığım bahçe kapısını tekrar araladım. Ben masanın baş ucuna otururken o da sağ taraftaki ilk sandalyeye oturdu. ''Ne yapacaksın bugün?'' diye sordu tostundan kocaman bir ısırık alarak. Büyük ihtimalle o da geç kalmıştı ama kahvaltı yapmadan evden çıkmak istememiştik. Ya da birbirimizi akşama kadar görmeyeceğimiz için biraz vakit geçirmek istemişte olabilirdik...
''Pendikte bir toplantım var.'' derken tostumu çiğniyordum. Portakal suyumdan aceleyle içip lokmayı yuttum. ''Sonra bir moda evine uğramam lazım.'' Anladığını belirterek kafasını salladı. ''Sen?'' diye sordum. Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi hemen yanıt verdi. ''Antrenmana gideceğim.'' Güldüm. Antrenmana gideceğini zaten biliyordum.
Ara ara konuşarak ama genel olarak tostumuzu bitirmeye odaklanarak yemeğimizi yedik. O benden önce bitirip, yaklaşık beş ısırıkta, beni beklemişti.
Boş tabak ve bardakları sonra yıkamak için tezgahın üzerine bıraktık. Kapının önüne geldiğimde boydan aynaya bakıp üzerimdeki takım elbiseyi düzelttim. Bu da benim eski tasarımlarımdan biriydi. Firar etmiş birkaç saçı topuza geri soktum. Portmantonun üzerine koyduğum kağıtları dosyanın içine koyup arkamı dönmüştüm ki Dusan'ın sırtını duvara yaslayıp beni izlediğini fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tell me ; dušan tadić
FanfictionÜnlü tasarımcı Nilsu, uçakta yaşadığı küçük tartışmanın baş karakterini bir daha görmemek için dualar ederken o, tam burnunun dibinde bitmişti. Enemies to Lovers 🫡