p ; 17

908 67 21
                                    

iyi okumalar

Ellerim ile yüzümü kapattığımda avucuma bulaşan ıslaklığı, gözyaşlarımı hissettim. Dusan'ın elleri bileklerimi buldu ve onları yüzümden ayırdı. "Bana bak." dedi.

Bakmadım, bakmak istemedim. "Bana bak." diye tekrar etti. Ağlarken onun karşısında birkaç defa bulunmuştum ama her seferinde savunmasız hissettiriyordu işte.

Elini çeneme koyup yüzümü ona doğru kaldırdı. "Biz şahidiz. Şikayet ederiz, bir şeyler yaparız. Ağlama yeter ki." Kafamı iki yana sallarken gözlerine bakıyordum. "İşler öyle yürümüyor." dedim burnumu çekip sırtımı koltuğa yaslarken.

"Kim almış olabilir? Gece eve giren birini olsa alarmlar devreye girerdi." dedi düşünceyle. Kafam allak bullaktı. Şu an buna kafa yoramıyordum. Tek düşünebildiğim dokuz çizimi nasıl üç günde yetiştirebileceğimdi.

"Katılamayacağım." dedim yutkunarak. "İlham gelmez, çizemem. Bir çizimin üzerinde bile iki günden daha fazla düşünürken tek bir güne üç çizim sığdıramam ben." Kucağımda duran parmaklarımla oynadım. Normalde kendime güvenen biriydim. Çalınma dışında başka bir olay olmuş olsaydı bu güveni yitirmezdim ama şu an resmen kendime karşı yarışıyordum. Yarıştığım şey yine kendi çizimlerim olacaktı.

"Ben yanındayım Nilsu. Senin gibi birine pes etmek yakışmıyor, toparlan." diyip kolunu omzuma atarak beni kendisine yasladı. Kafasını saçlarımın üzerine koyduğunda, "Ajax'ın kaptanı olduğum zamanlar çok fazla iniş-çıkış yaşadım. Bazı durumlarda 'Ben bu işin içinden nasıl çıkarım?' diye düşündüğüm oldu. Ama hiçbir zaman pes ettiğimi hatırlamıyorum. Aklıma bile getirmezdim, geldiğinde kendime kızardım. Tabii ki her durum aynı değil fakat ben senin hayal gücüne, ilhamına, fikirlerine ve ortaya yeni bir şey çıkarma arzuna inanıyorum. Sana inanıyorum." dedi. Gözlerim yine dolmuştu. Birinin benim hakkımda böyle düşünmesi inanılmaz hissettirmişti.

Kollarımı kaldırıp boynuna doladım ve ona sarıldım. Arkamda olmasının verdiği güç bambaşkaydı. Anlatamıyordum ama biraz da olsa hissedebilirdiniz bunu.

Sırtıma doladığı kollarını çözüp benden ayrıldı. "Şimdi," diyip benimle birlikte ayağa kalktı. "Şuraya otur." Kolumdan çekip beni bahçeye çıkmadan hemen önce evin içinde olan yemek masasına oturttu.

Ne yapacağını merak içinde izlerken hızlı adımlar ile çalışma odama koştu. Bir ya da iki dakika sonra ise elinde kalemler ve çeşitli kağıtlar ile geri geldi. Onları masaya bırakırken, "Ne tür kalem ve kağıt kullandığını bilmediğim için hepsinden getirdim." dedi. Tatlılığına ve uğraşına güldüm.

Ben ihtiyacım olan kağıt ve kalemleri önümde düzgün bir şekilde hazırlarken onun mutfağa girdiğini gördüm. Saniyeler sonra ise kahve makinesinin sesi kulağıma doldu. Neyse ki mutfak amerikan tarzı olduğu için nelerle uğraştığını görebiliyordum. Yüzümde bir tebessüm oluştu. Az önce ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yokken şimdi içimde kelebekler uçarken bu adam ile dolup taşıyordum. Dusan hayatıma giren en güzel hediyelerden biriydi.

O gün tüm gece uyumayıp yedinci kahvemi bitirdim. Bir ara Dusan'ın tam karşımda çizdiklerimi anlamaya çalışırken gözlerinin uykudan kaydığını görünce odasına çıkmasını söylemiştim. Beni birkaç defa reddettikten sonra masaya kafasının düşmesi beş dakikayı almıştı. Onu odasına kadar gitmeye tam olarak o zaman ikna edebildim.

Saat sabah on bire gelirken tüm gece aklımda dolaşan çizimlerimin kimin çaldığı sorusu yavaş yavaş tüm beynimi yemeye başlamıştı. Gece Dusan'ın yaptığı iki tost etkisini yitirince acıktığımı anlayıp mutfağa geçtim.

tell me ; dušan tadićHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin