8

147 13 9
                                    

Biz insanlar,hayatta her zaman şüphelerimizle yaşarız. Bazen en küçük şeyde bile içimize kötü bir his düşmüştür. Bazen bundan rahatsız olur,bunun kötü bir şey olduğunu düşünürüz. Bu şüpheleri engellemeye çalışırız,kendimizi sağlıklı olmayan bir birey gibi görürüz. Peki gerçekten de kötü bir şey mi şüphe duymak?

Aslında şüphelerimizin olması,kendimizi korumamızı sağlamaz mı? Her adımımızın planlı atmasını,olası bir duruma karşı kendimizi hazırlamamızı sağlamaz mı? Elbette her saniye içerisinde endişeli,panik halinde olmanın iyi olduğunu söylemiyorum. Ama bunu bile fark ettiğimizde bir hastalığımız olabileceğini düşünüp bir psikoloğa,belki de doktora gideriz değil mi? Bu da bir şüphe duymaktır aslında. Kendimizi korumuş olmuyor muyuz?

Bence yanlış olan,şüphelerimizin nedenini araştırmamak,veya araştırmaya korkmak. O şüphenin yarattığı endişenin bizi canlı canlı ezip yemesinde,bizi hasta etmesine,mutluluğumuzu ve rahatlığımızı silip süpürmesine izin vermek.

Celladımız olmasına razı olmak...

Ve buna izin verdiğimizde bizi rahatsız eden çok fazla mental ve fiziksel yan etki ortaya çıkabiliyor. Ve ben şu an ne yapıyorum dersiniz? Tabii ki de yanlış olanı.

Kütüphanedeki toplantının üzerinden bir hafta çabucak geçmişti. Sınıftaki,hatta okuldaki çoğu kişiyle çabucak kaynaşmıştım. Arkadaş edinmeyi çok severdim. Birbirinden tatlı insanlarla tanışmıştım. Bazılarıyla Ryujin ve Yuna tanıştırmıştı, bazılarıyla da ben tesadüfen tanışmıştım.

Günlerden Çarşamba. Her gece olduğu gibi bu gece de uyuyamamış,gece boyu müzik dinleyip kitap okumuştum. Uykum gelsin diye süt içmiştim ama bir işe yaramamıştı. Yurdu yine birkaç defa turlamıştım,fakat o da bir fayda etmemişti. Şu an sadece bomboş gözlerle tavanı izliyordum. Ve her zaman olduğu gibi izleniyor gibi hissediyordum...

Ama bu farklı bir histi. Sanki birisi şu an aşırı yakınımda gibiydi. Sanki benim şu andaki her saniyemi görebiliyordu. Hatta bu yüzden vücudumun yandığını hissediyordum. Ayrıca ayakta olmamama rağmen başım dönüyordu. Elimi kalbime götürmeye çalıştığımda bile çok zorlandım. Vücudumu farkında olmadan aşırı kasmıştım. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başladım. Aklımdaki kötü düşünceleri yok etmeye çalışıyordum, fakat hiçbir şey işe yaramıyordu.

Korkudan kafamı bile oynatmıyordum. Sadece öylece duruyordum. Neden böyle hissediyordum ki durduk yere? Kim neden beni gelip izlesin ki? Neden gelip bana kapıdan baksın ki?

Bir dakika, ne?

Anlık bir cesaretle kafamı kapıya çevirdim. Çevirir çevirmez gördüğüm şeye inanamadım ve çığlık attım.
Orta boylarda, simsiyah giyinmiş kar maskeli birisi elinde bir fotoğraf makinesiyle duruyordu. Tam fotoğrafımı çekecekken yakalamış olmalıyım ki, gördüğümde beni çekmeye hazırlanıyordu. Çığlık atar atmaz hızlı bir şekilde karşı odanın camından atlamıştı.

Ne yani, bu manyak buraya camdan mı gelmişti?

Çığlığım tüm yurdu uyandırmıştı. Katımızdaki belletmen öğretmen anında buraya gelmişti.

"Neler oluyor burda?" Dedi belletmen öğretmen.

"Yeji,ne oldu?" Dedi Jisoo.

"Birisi vardı,burada birisi vardı!"

Tüm vücudum titriyordu,konuşamıyordum. Ben her izlendiğimi hissettiğimde bu sapık mı beni izliyordu yani?

Jennie hızlı bir şekilde yanıma geldi ve ellerimi sıkıca tuttu. Gözlerimin içine bakarak konuştu.

The Library || RyejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin