11

149 14 20
                                    

Hayat ne kadar ilginç değil mi? Bizi şaşırtabiliyor, korkutabiliyor, sevindirebiliyor ve üzebiliyor. Kesinlikle gerçekleşeceğini düşündüklerimiz gerçekleşmiyor, gerçekleşmeyeceğini düşündüklerimiz gerçekleşiyor. Bazen aşırı zevk alıyoruz hayattan, bazen yaşamak istemiyoruz. Bazen bir şeyi neden yaptığımızı sorguluyoruz, bazen neden yapmadığımızı. Bazen olduğumuz kişiyle barışığız, bazen nefret ediyoruz. Ve en önemlisi: Bazen kimsenin kusursuz olmadığını savunuyoruz;

Bazen ise kusurlarımızı kapatmaya çalışıyoruz.

Çok üzülüyoruz, endişeleniyoruz. Rezil olduğumuzu düşünüyoruz bir hata yaptığımızda. Ve hayatımız boyunca o hataların peşinden koşuyoruz. Aşırı düşünüyoruz onlar hakkında. Vaktimizi yiyoruz, beynimizi şişiriyoruz. Kendimizi kaybediyoruz. Kim olduğunmuzu, ne için yaşadığımızı unutuyoruz...

Tamam, bunu hepimiz yaparız çünkü birer insanız. Hatta bunun çözümü çok kolay; çözmek için çabalamak. Peki bunu bilmeyenler ne olacak?

Nasıl çabalanır ki? Nasıl daha özgüvenli, daha mantıklı, daha az hassas olunur ki?

Yaşadıklarımız bize acıyı, hatayı öğretti, ama nasıl başa çıkılır öğretmedi.

Hayat bir doğal seçilim ortamıdır aslında.

Bilen kazanır, bilmeyen kaybeder.

Tabii ki de bilenler ikiye ayrılıyor. Öğretilenler ve kendileri öğrenenler. Ben sorunlarımın bazılarıyla kendim başa çıkmayı öğrendim, ama bazıları ile hala başa çıkamıyorum.

Çünkü nasıl yapılır bilmiyorum...

Koskoca iki haftayı daha geride bırakmıştım. Artık her şey düzene girmişti. Konular işlenmeye başlanmış, ortam daha ciddi olmuş, aynı zamanda sosyalleşmişti. Kulüplere, etkinliklere katılmış ve iyice okuldaki öğrencilerle kaynaşmıştım. Ayrıca sınıftakilerle de iyi anlaşıyordum. Hepsi iyi kalpli, düzgün insanlardı. Kütüphanede görevli olanlar artık nöbet tutmaya başlamışlardı. Bugün alt katta Jisoo ile ben, üst katta ise Chaeryeong ile Jisung nöbetteydi. Şu anda kütüphanede görevli masasında oturuyordum. Jisoo lavaboya gitmişti. Kütüphanede sadece iki kişi vardı.

Ben öylece oturmuş, dalgın dalgın ayaklarıma bakıyorken, bir anda kapı yavaşça açıldı ve Lia içeriye girdi. Önce etrafa baktı, daha sonra ise benimle göz göze geldi. Bana gülümsemeyle karşılık verdiğinde yalandan ben de gülümsedim. Daha sonra ise Lia rafları gezmeye başladı. Sanırım bir kitap arıyordu. Çaktırmadan gözümü üzerinde tutmaya devam ettim. Her yeri arıyordu. Sanırım belirli bir şey arıyordu çünkü diğer kitaplara hiç bakmıyordu.
Beş dakikadan fazla bir sürede raflarda gezdi. En sonunda bir rafta durdu.

Fotoğrafçılık rafında.

Daha sonra aradığı kitabı buldu. Tam uzanıp alacakken olduğu yerde duraksadı. Dönüp bana bakacağını anında anladım ve ne yapacağını görmek için bakışlarımı aynaya çevirdim. Ayna tam onu gösteriyordu, bu yüzden neler olduğunu görebilecektim.

Kafasını çevirdi ve bana baktı, daha sonra almak istediği kitaba. Sonra tekrar bana, ve tekrar kitaba baktı. Bir süre böyle yaptı ve düşündü. Daha sonra kitabı almaktan vazgeçti ve kütüphaneden ağır adımlarla arkasına bakmadan çıktı.

Lia gittikten sonra bakışlarımı aynadan çekemedim. Aynaya kilitlenmiştim sanki. Şok olmuştum. Az önce neredeydi o? Hayır Yeji. Düşünme. Çok düşünüyorsun. Düşünme.

"Pardon?"

Duyduğum sesle kendime geldim. Kafamı kaldırdığımda uzun boylu bir çocuk gördüm. Elinde bir kitap vardı. Yüksek ihtimalle ismini kaydedecekti. Oturduğum yerde toparlandım.

The Library || RyejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin