Ruhumuzun en derin yaralarından bile daha karanlık olan bir gökyüzü,her yeri kendine özgü mavi-siyah arası,ama lacivert bile diyemeyeceğimiz o rengiyle bir örtü gibi kaplıyordu. Rüzgar her geçen dakikalarda daha şiddetli çığlıklar atarken, ağaçların yaprakları ve rüzgarla beraber şiddetlenip daha da hızlanan yağmur damlaları camlara çarpıyordu. İçimizde bastırdığımız,herkesin yüzüne vurmak istediğimiz duygularımız gibi, veya hayatımızda olan "o" insanlara söylemek istediğimiz,söylemekten çekindiğimiz sözlerimizin acısı,çığlıklarımız gibi gür,kuvvetli ve istikrarlı çakan şimşek, bir saniyelik de olsa,ışığı engelleyen kapkaranlık örtümüzü yararmışçasına,yırtarmışçasına aydınlatıyordu.
Sizce de değeri bilinmeyen bir insanın ruhunu,düşüncelerini anlatmıyor muydu bu görüntü? Hayatı boyunca susturulmuş,istekleri,söyleyecekleri görmezden gelinmiş,haksızlık edilmiş,kıymeti bilinmemiş,hayatı kendisine zehir olmuş bir insanın...
Yaklaşık 6 saattir düşüncelerimin içinde kaybolmuş bir vaziyetteydim. Kızlar yataklarında mışıl mışıl uyuyordu,fakat benim gözüme uyku bile girmemişti. 6 saattir boş boş müzik dinliyor,düşünüyor,tavana bakıyordum. Defalarca kalkıp yüzümü yıkamış, su içmiş,yurdu turlamıştım ama hiçbir şekilde uyuyamamıştım. Hatta belletmen öğretmenlerden bir tanesi tam tamına 34 defa katları çıkıp indiğimi,bu yüzden benim uyurgezer olduğumu düşündüğünü söylemişti.
Evet,gerçekten katları 34 defa inip çıkmıştım.
Yarım saat sonra alarmım çalıcaktı, ve muthemelen suratım çökmüştü. Aşırı yorgun hissediyordum ve kafamı çevirecek halim bile yoktu. Ama uykum da yoktu. Kendimle çelişiyordum bildiğiniz! En azından şimdi kalkmalıydım,kızlar bunu bilmemeliydi.
Sıcacık yatağımdan kalkıp ağır ağır banyoya yürüdüm. Kapıyı sessizce kapattım,ve ışığı açtım.
Evet,tahmin ettiğim gibi göz altlarım mosmor olmuştu. Yüzümü onlarca kez yıkadığım için tekrar yıkamayacaktım. Banyo dolabına koyduğum makyaj malzemeleri çantamdan kapatıcıyı alıp üzerinden geçtim.Banyoda işimi hallettikten sonra 5 dakika boyunca ne yapsam diye düşündüm,ve bugün de okula erken gitme kararı aldım. Kızları uyandırmadan her sabah ne yapıyorsam onu yapıp çıkacaktım.
...
Okula geleli 1 saat olmuştu. İlk başta kantindan kahvaltılık bir şeyler almış, dün yaptığım gibi oturup yemiştim. Daha sonra ise sırama oturmuş ve boş boş beklemiştim. 1 saat boyunca kıpırdamadım, ellerim çenemin altında bir şekilde oturuyordum. Zaman geçiyor, öğrenciler sınıftan girip çıkıyor, birbirleriyle konuşuyordu fakat ben sadece oturuyordum. Kolumu kıpırdatmaya bile üşeniyordum. Hala yorgundum ama uykum yoktu. Kendimi aşırı huzursuz,rahatsız hissediyordum. Benim için günün güzel geçmesini sağlayan önemli şeylerden birisi de öncesinde iyi bir uyku çekmekti. Ve o uykuyu alamadığım sürece günüm berbat olurdu. Ve şu anda da berbat geçiyordu.
"Yeji,iyi misin?"
Yanımda oturan Yuna'nın bana seslenişiyle ona doğru döndüm.
"Hı?"
"Sabahtan beri hiçbir şey yapmıyorsun. Hasta mısın?"
"Hayır değilim. Yorgunum sadece."
"Kendini kötü hissedersen revire git lütfen."
"Tamam. Önemsediğin için teşekkür ederim." Kendimi gülümsemeye zorladım ama ne kadar içten olduğu hakkında bir fikrim yoktu.
Yuna da bana bir gülimsemeyle karşılık verdi ve yanıma oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Library || Ryeji
Mystery / ThrillerParlak zekası ve muhteşem güzelliğiyle bilinen lise son sınıf öğrencisi Hwang Yeji,eski okulundan çok uzakta bir yerde okumaya ve ailesinden ayrılıp okulun pansiyonunda kalmaya karar vermiştir. Fakat başına gelecek olaylardan bihaberdir. Yeni...