47. BÖLÜM

1.2K 170 148
                                        

Medya : "Serkan Kaya - Kalakaldım"

Yeni sezona hoş geldinizz.🤍 Nasılsınız, nasıl gidiyor?

Lütfen desteklerinizi esirgemeyin. Yıldızı parlatmayı ve bölüm hakkındaki fikirlerinizi belirtmeyi bana çok görmezsiniz, bence :)

Beynimin gerçek-hayal karmaşasına son noktayı koyan Fırat'ın ağzından dökülen "baba" kelimesi olmuştu. Gözlerim görmeyi, kulaklarım duymayı, vücudum ayakta durmayı istemez konumdaydı.

"Sen..." Kitlenmelerine ramak kalan dudaklarımdan çıkabilen tek kelimeydi.

"Ben ya, ben. Siz keyfinizce yaşarken mapus köşelerinde sürünen, ben!" Omuzlarını dikleştirirken benim dizlerim bedenimi taşıyamaz haldeydi.

"Yasir!" Ünzile Kozan'ın konağı yerinden oynatabilecek sevinç çığlığını dahi kulaklarım algılayamıyordu. Zihnimde dolaşan tek kelime "Nasıl?" dı. Nasıl çıkabilmişti? Ülkede adaletin olduğuna ilk defa inanmışken adalet doğrudan yine nasıl sapmıştı?

Tepkisizce olduğum yerde kalırken Yasir Kozan, Fırat dışındaki aile üyeleriyle sarılıp hasret gideriyordu. Gülüşünün yüzünde büyümesiyle vücudumda akan tüm kanlar beynime hücum etti. Adım attığım an Fırat'ın elinin elime değdiğini hissettim. Düşünmeden elini ittirip Yasir Kozan'ın üzerine doğru yürüdüm.

"Sen... Nasıl çıktın?" Sesim titrek çıkmasına rağmen gürdü. Pişkin pişkin bakan suratını görmek midemi bulandırmıştı.

"Adalet yerini buldu"

"LANET OLSUN SANA DA, BU ÜLKEDEKİ ADALETE DE!" Söyleyecek başka sözüm yoktu. Hoş, olsa bile anlayacak kimse yoktu. Beynim yavaş yavaş normale dönmeye başlayınca verdiği komutla öfkeye bürünmüş bakışlarımı karşımdaki insan görünümlü şeytandan çekerek arkamı döndüm. Fırat'la göz göze gelmiştik. Bakışlarındaki ifadenin hangi duyguyu barındırdığını görmezden gelerek hızla bavulumu alıp kapıya doğru ilerledim.

"Arjin!" Fırat'ın arkamdan seslenişine Yasir Kozan'ın,

"Elleme, defolsun!" sesi eşlik etti. Cevap vermek, konuşmak istemiyordum. Sadece sessiz kalıp buradan, hayatımı alt üst eden konaktan gitmek istiyordum. Konağın kapısından çıktığım an kolumda hissettiğim eller yüzünden durmuştum. Beni durduranın kim olduğu malumdu. Kafamı çevirince uğruna canımı hiçe sayacağım mavi ve grinin karışımı gözler görüş alanıma girdi. O gözlerin şuan büründüğü tek duygu; hüzündü. Metrelerce öteden bakan insan bile o hüznü anlayabilirdi.

"Gitme" dedi, çaresizliğin hakim olduğu ses tonuyla. Başım ritim tutarcasına sağa sola sallandı.

"Yanlış yaptık, Fırat.. Olmayacağını bile bile sevmeyecektik.."

"Biz imkansızı ortadan kaldırdık, Arjin" İstemsizce gülümsedim.

"Yanıldık. Ödediğimiz bedeller bitti sanmıştık ama kader bitirmemekte ısrarcı. Benimse direnecek gücüm kalmadı. Hoşçakal, bana sevmeyi öğrettiğin için de... teşekkür ederim" Zor bela konuştuğum cümlelerim bitince bakışlarımı acıya bürünmüş gözlerinden çekerek arkamı döndüm.

Arkam dönükte olsa Fırat'ın yerinde acılar içinde donup kaldığını hissetmek zor değildi. Kalamazdım... Gururumu ayaklar altına alıp, burada kalamazdım.

Kalbimin sızısına göz yaşlarım dayanamamış birer birer akmaya başlamıştı. Akan göz yaşlarımı silmeye takatim yoktu. Onlar akmaya devam ederken gücüm olmamasına rağmen hızla acıyı derinlerime işleyen konaktan uzaklaşıyordum.

ARJÎNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin