50. BÖLÜM

571 61 106
                                    

Medya : "Mihrican DURMUŞ - Merdo"

     Hayat ince bir çizgiden ibaretti. Yapılması gereken tek şey; o çizgiden düşmeden gidebilmekti. Lakin yaradan insanoğluna öyle bir güç vermişti ki, düşse bile düştüğü yerden zor da olsa kalkıyordu, insanoğlu.

    Bazı insanlarda vardı, hayatı sadece düşüş ve kalkışlardan ibaretti. Bir düşüyor, bir kalkıyordu. Ne düştüğü sorunlardan ders çıkarıp doyasıya hayatı yaşayabiliyordu ne de dimdik yoluna devam edebiliyordu...

   İşte Fırat ve bende bu kategoriye giren insanlar arasındaydık. Hayatımız sadece  iniş-çıkışlardan ibaretti. Tam 'oldu, bitti artık sorunlar' dediğimiz yerde, hayat 'sen misin bunu diyen?' diyerek yeni planını devreye sokuyordu.

   'Mutluyuz, yeni hayatımıza adımlarımızı atıyoruz' demiştik ki artık kader mi yoksa hayat mı bilemiyorum ancak yeni planını acımasızca yine gözler önüne sermişti.

   Fırat'ın ağzından dökülen kısık ama acıyla dolu 'babam' kelimesini duyduğum an sezmiştim, devamında yürek sızlatacak kelimelerin geleceğini. 'Hazır ol, geliyor gelmekte olan' demişti, iç sesim.

   Yasir Kozan... Sevdiğim adamın babası, hayatıma hatırladığım zaman kalbimi sızlatacak acılar ekleyen adam; beni itip  tekerlekli sandalyeye aylarca mahkum ederek hayata küsmeme sebep olan merdivenlerden düşmüş.

   Şuan ölüm kalım savaşı veren adam için ne tür duygular hissedeceğimi bilemez halde kapı eşiğinde dizlerimi karnıma çekmiş, kollarımla sımsıkı sarmalamış halde duruyordum.

   Fırat telefon konuşması sonrasında kendine gelir gelmez aceleyle evden çıkmıştı. Diyarbakır'a gidiyordu. O adam ne olursa olsun babasıydı. Babasına zarar gelmesini, babasını kaybetmeyi kimse istemezdi.

   Fırat'ın içinde peyda olmuş korkuyu iliklerime kadar hissediyor ve anlıyordum. Senelerdir ruhumda yaşayan acıyı Fırat'ın da yaşamasını istemiyordum. Sevdiğim adamında aynı acıdan hayatının mahvolmasını istemiyordum.

"Lütfen, Allah'ım..." Kısık çıkan sesime gözümden düşen bir damla yaş eşlik etmişti.

   Fırat acı çekmesin diyerek ettiğim duanın asıl altında barınan anlam Yasir Kozan'ın ölmemesi değil miydi? Beni ölümle burun buruna getiren, acıların beterini yaşatan adam için üzülüyor muydum?

   Karmakarışık duygular içerisindeydim. Emin olduğum tek şey; bu duyguların içinde merhamet de vardı. Düşman gördüğüm adama karşı merhamet besliyordum.

   Şimdi ne yapacaktım? Fırat'ın peşinden gitmem gerekiyor muydu? Giderken,

"Geliyor musun?" diye sormuştu, çaresizliğin hakim olduğu ses tonuyla. Karşısında cevapsız kaldığımı görünce,

"Sana gel diye ısrar edemem ama yanımda olman bana güç verir" diyerek gitmişti. O gittiğinden beriyse kapı eşiğinde ne yapacağımı bilemez halde oturuyordum.

   Gitmem gerekiyordu. Yasir Kozan için değil, Fırat için gitmem gerekiyordu. Sevdiğim adamın zor gününde yanında olmak mecburiyetimdi. O benim zor günlerimde en büyük destekçim olmuşken benim burada kalmam adil değildi.

   Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp, aynı hızla üzerimi değiştirdim. Çantamı ve trençkotumu alır almaz evden çıktım. Sitenin önünden geçen taksiyi durdurarak havaalanına gitmesini söyledim.

    Fırat'ı birkaç defa aramama rağmen ulaşamamıştım. Ya hâlâ uçaktaydı ya da şarjı bitmişti. Haber vermek istiyordum, yanında olacağımı. Ancak şartlar yine yapmak istediğime engel olmuştu. Derin derin nefes alarak stres yapmamam gerektiğini belirttim, kendime.

ARJÎNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin