30. BÖLÜM

2.3K 316 697
                                    

Medya : "HiraiZerdüş - Yara Bere"

Bu güzel şarkıyı önerdiği için MehmetOzkol' a çok teşekkür ederim.🌸

Bölümde geçen kürtçe kelimelerin anlamları bulunduğu satırdaki yorum kısmında yazacaktır. Kürtçe bilmeyenler oradan bakabilir.🌿

Bu bölüm Sevgi6798682' e ithafen yazılmıştır. Keyifli okumalarr🔥

Satır aralarında buluşmayı, bol bol yorum yapmayı ve yıldızı doldurmayı unutmayalım ballarım.✬

Yoruluyordu insan, olduğu yere yığılıp ruhunu da bedenini de bırakıyordu. Derin düşüncelere daldıkça dalıyordu insan. Sonunda anlıyordu ki düşünmekten başka bir şey yapamıyordu. Ve anlıyordu ki, düşünmek her şeyden ağırdı. Ağırlığı altından kalkmak zordu...

Kafamın içinde bir işkence odası vardı. Beynimi içine hapsetmiş bir işkence odası... Ne sesi vardı, ne çığlığı. Ne de vücudumu yönetecek gücü kalmıştı.

Uçurumun dibindeydim. Kimseye elimi uzatamıyordum. Bu karanlıktan kurtulmak için çabalayacak son gücüm de tükenmişti. Düşmanlarımın, beni yangının içine atan insanların karşılarında duracak gücümü de çok görmüş elimden almışlardı. Solmuş bir çiçeği nasıl dalından koparıyorlarsa beni de öyle koparmış bir kenara atmışlardı.

Üniversiteye başladığım ilk seneydi, fakülteye girdiğimde tekerlekli sandalyede oturan bir genç görmüştüm. Bacaklarının üstünde birkaç kitap vardı, aceleyle sandalyesini sürmeye çalışıyordu. O an bu haliyle nasıl okula tek başına geliyor diye düşünmüştüm. Sonra aklımdan "engelini umursamadan bir şeyler için çabalıyor. Peki ben onun yerinde olsam ne yapardım?" diye düşündüm. Tabi ki de kendi soruma verdiğim cevap "Düşünmeye ne gerek var, Arjin. Sen tekerlekli sandalyeye mi muhtaçsın sanki" olmuştu. Şimdi anlamıştım ki; ne oldum dememeli insan, ne olacağım demeli...

Bana yıllarca mutluluk vermemek için direnen bu nankör şehirden de fazlasıyla bıkmıştım. Sadece bu şehirden mi? Ben her şeyden, herkesten bıkmıştım. Bana yaşamam gereken yılları zehir eden insanların hayatlarını zehir etmeye çalışmıştım, yine olan bana olmuştu.

Neden mutlu olduğum bir gün yoktu? Ruhumu öldürmüşken, bedenimi neden elimden almışlardı? Karşılarında güçlü durmamam için miydi? Söndürdükleri yaşam ateşinin külleri canlanıp onları yakmasın diye mi?

Çektiğim acıların en kötüsü neydi biliyor musunuz? Tecavüze uğramak... Hem de düşmanının planladığı intikam oyununun bir parçasıysa kötüden daha beterdi. Vursaydı, assaydı ama namusumu oyunlarına alet etmeseydi.

Herkese çok kızgındım. Aylar öncesinde beni düşmanlarımıza gelin verdiklerinde bile bu kadar öfkeli değildim. Yoğun bakımda gözlerimi açtığımda aklıma direkt bana yapılan bu kalleşlik gelmişti. Hesap sormanın zamanı değil diye susmuştum hastanede.

Uzandığım yataktan kalkmaya çalıştım ancak kollarım ve kafamdan başka hiçbir yerimi oynatamıyordum. Her zorluğun önünde diz çökmeyen bacaklarım... Şimdi kesilseniz hissedemeyecek hale getirdiler sizi. Bir ömür bu yatağa ve karşımda duran tekerlekli sandalyeye mahkum kalacaktım.

Ben kalkmak için çabalarken odamın kapısı açıldı. Cüneyt Abimdi gelen. Yüzündeki gülümseme ile yanıma yaklaştı.

"Nasılsın, Gulamın?"

"Kötüyüm" Az önce ki gülümseyen yüz ifadesinin yerini endişe aldı.

"Ne oldu? Ağrın mı var?" Sorduğu soruya istemsizce güldüm.

ARJÎNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin