Kızlar hemen kutuyu açtı. Kutunun içinde uzun sarı renkte bir peruk, kırmızı kısa bir elbise, birkaç tane makyaj malzemesi ve kırmızı renkte topuklu bir ayakkabı vardı.
Kızlar hemen beni kaldırıp üzerimdeki giysileri çıkarmaya başladı. Ardından kırmızı kısa elbiseyi giydirdiler. Hepsinin yüzü robot gibi ifadesizdi.
Topuklu ayakkabıyı da giydirdikten sonra oda da bulunan makyaj aynasının önüne oturttular saçımı tarayıp topuz yaptıktan sonra uzun ve sarı peruğu taktılar.
Neler oluyordu anlam veremiyordum. Bütün bunlar olurken onları engellemeye çalışmadım. Çalışamadım. Çünkü bütün gücüm tükenmişti. Sanki ölü gibiydim...
Bana makyaj yapmaya başladılar. Yaklaşık yarım saat sürdü. Makyaj yapmayı sevmeyen biri olarak yüzüme bu kadar boya sürülmesinden iğrendim. "Yeter artık daha fazla sürmeyin!" desem de sürmeye devam ettiler. İşin garip kısımı ise hepsi birbirine Melis diye sesleniyordu. Makyajım bittikten sonra hepsi toparlanıp gittiler. Biri dışında...
O kızlardan biri benimle odada kaldı diğerleri odanın kapısını kilitleyip gittiler. Benimle oda da kalan kız bana resmen "Yardım et! "diyormuş gibi bakıyordu.
Ben makyaj masasının önünden kalkıp aynaya baktığımda resmen ben de o kızların kopyası olmuştum!
Bir anda yere çöküp ağlamaya başladım dayanamıyordum artık eve gitmek istiyordum. Annemi kaybettiğimden beri zaten psikolojim iyi değildi. Artık tamamen bozulmuştu.
Arkamda duran o kız bana yaklaştı ve elini uzatıp kalkmama yardım etti. Beni yatağa oturttu ve ilginç bir şekilde gülümseyerek
"Buradan kaçamazsın Melis. Artık çıkış yolu yok." dedi.
"Benim adım Melis değil, Tuğçe!" diye bağırdım.
"Hayır artık senin isminde Melis hepimizin ismi Melis anlıyor musun?"
"Hayır anlamıyorum ve anlamakta istemiyorum! Hemen bu saçmalığa bir son verin!"
"Melis kendine gel! Şu an burada ne kadar bağırsan da kaçamazsın anladın mı kaçamazsın! Hiçbirimiz kaçamayız hem de hiçbirimiz! Ben de kaçmaya çalıştım ama olmadı, olmadı işte olmadı!" diye bağırdı ve gözlerinin dolduğunu farkettim.
"Sen ne zamandan beri buradasın?"
"Tam yedi aydır... Tam yedi aydır buradayım!"dedi.
"Nasıl yani? Hiç kaçmaya çalışmadın mı?"
"Denedim kaç kere denedim ama olmadı! Buradaki kızların hepsi denedi ama olmadı!"
"Belki bir çıkış yolu vardır. Ya da bir şekilde kaçabilirdiniz. Sonuçta on kişisiniz."
"Biz on kişi olabiliriz ama uyuma zamanı gelince hepimizin odasına kilit vurur hem de tam dört tane! Kaç kere denedik öldürmeyi bile denedik ama başaramadık. Çünkü sürekli bizi gözetliyor anladın mı sürekli gözetliyor!"
"Maden bizi sürekli gözetliyor. Sen bunları nasıl bu kadar rahatça söylüyorsun, ya bizi dinliyorsa"
"Evet bizi dinliyor ama geceleri dışında... Gece olunca içimizden bir kızı seçiyor ve gece boyunca o kıza türlü türlü fantezilerini uygulayıp işkence çektiriyor. O kız bağırıyor çığlıklar atıyor ama biz... Biz engel olamıyoruz!" diyerek birden ağlamaya başladı.
Yanına gittim ve ona sarıldım." Sakin ol, merak etme her şeyi düzelteceğiz. Buradan kaçacağız! "
" Anlamıyor musun? Artık bizim için çıkış yolu yok ölene kadar buradayız artık ölene kadar! "
" Peki şu an diğerleri dışarı çıktı, sen niye burada kaldın?"
"Çünkü sana çip takmam lazım. O pislik bu görevi bana verdi. "
" Çip mi, Bu ne demek oluyor? "
"Ben sana bu çipi taktığımda senin nerede olduğunu evindeki kameralar sayesinde takip ediyor ve onun canını sıkan bir şey yaptığında sana bulup yaptığın hatanın cezasını ödetiyor!"
"Nasıl ödetiyor?"
"Üzgünüm ama bunu sana söyleyemem. Çünkü söylemeye dilim varmıyor. Sadece o adamın akli dengesinin yerinde olmadığını bil tamam mı?"
"Orasını anladım zaten söylemene gerek yok."
Ardından oda da bulunan dolaptan küçük bir kutu çıkardı. Kutunun içinde bir sürü küçük şeyler vardı.
"Bunlar ne?"
"İşte bunlar sana takacağım çip. Bir tanesini alıp burada görmüş olduğun aletle senin koluna takacağım. Merak etme canın çok fazla yanmayacak."
Kolumu uzatırken titriyordum. Birden kolumu çektim.
"Takmasan olmaz mı, belki farketmez"
"Hayır farkeder. Çünkü şu anda onumuzda da takılı ve eğer hala çip sayının on tane kaldığını görürse sinirlenir ve hepimizi acımasızca cezalandırır!" dedi.
Ardından titreyerek tekrar kolumu uzattım ve birden o alet ile beraber çipi koluma taktı. Canım çok az yanmıştı.
" İşte bu kadar. Ben artık gideyim çünkü uyuma zamanı geldi. "
" Son bir şey daha soracağım. "
" Sor. "
" Şu an bizi dinlemiş olabilir mi?"
"Hayır dinleyemez, çünkü şu anda başka işlerle meşgul. Sonuçta hep bizi gözetleyecek değil ya!?" dedi alaycı bir şekilde.
Yataktan kalktı ve kapının kilidini açtı ve arkasına bakarak bana gülümsedi. Bana dönerek şunu söyledi.
"Akşam yemeğine geç kalma!"
"Akşam yemeği mi?"
"Evet, akşam yemeği. Sakın ona çıkışmaya kalkma. Dediğim gibi bedeli ağır olur. On dakika sonra aşağıda ol. Sakın geç kalkma tam vaktinde masaya otur!"
"İnmek istemiyorum, gelmesem olur mu?"
"Eğer gelmezsen bu gece işkence çektireceği Melis başkası değil, sen olursun!" dedi
Ben de istemsizce "Tamam!" dedim.
Şimdi ben o pislikle aynı masada oturacaktım öyle mi? Düşüncesi bile içimi titretmeye yetiyordu...