Ben hemen olduğum yerden kalkıp geceliğimi giydim.
O sırada Emre bana iğrenç bir şekilde gülümsüyordu.
"İnlemelerin hala kulağımda. O zevk çığlıkların hala kulağımda Melis."
Bunu dedikten sonra bana doğru yaklaştı ve boynuma eğilerek kokumu içine çekti."Kabul et o kızın yerinde sen olmak istedin öyle değil mi? Onun yerine sen öyle inlemek ve zevk çığlıkları atmak istedin di mi?"
"Hayır. Ben seni istemiyorum, uzaklaş benden!"
"Ama az önce Emre nolur yapma, nolur Emre daha hızlı yap diye bağırıyordun..."
" Ben öyle bir şey demedim sen yanlış duymuşsun. Ayrıca benim ismim Melis değil Tuğçe!"
Bunu söylediğim anda benden uzaklaşıp öfkeyle bana baktı. Ardından saçımı öyle bir çekti ki saçlarım dibinden kopacak sandım!
" Bırak canımı yakıyorsun Emre, bırak dedim! "
" Bana bak senin adın Tuğçe değil. Senin adın Melis anladın mı, Melis! "
" Hayır benim adım Tuğçe ve hep öyle kalacak! Seni hasta manyak herif!"
Bunu dediğim anda beni öyle bir sert ittirdi ki bileğim burkuldu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama kalkamadım.
Emre bana yakınlaşarak eliyle çenemi sıktı. Canım feci şekilde acıyordu.
"Bana bak güzel kız. Bu gece gördüklerin her gece olacak mı sanıyorsun? O Melis benim dediklerime uyduğu için ona zevk verici bir gece yaşattım. Ama aynı senin gibi benim dediklerime uymayan kızlara neler yapacağımı sen o küçük beyninle hayal bile edemezsin! "
" Sen Ruh hastasısın! Anladın mı? Sen tam bir ruh hastasısın! "
Bu cümleleri söylediğim an çenemi bırakıp benden uzaklaştı.
Ardından bana nefret dolu bir şekilde bakmaya ve bağırmaya devam etti.
" Herkes bana ruh hastası diyor. Ama ben ruh hastası falan değilim anladın mı? Ben sadece benim olanı istiyorum!"
"Senin olan şey insanlara eziyet çektirmek mi veya insanları kaçırmak mı? Kabul et işte manyağın tekisin! Senin yerin burası değil tımarhane anladın mı küçük beyincik!"
Bunu söyler söylemez Emre'nin gözlerinden alev fışkırdı ve beni kaldırıp duvara yasladı. Nefessizlikten her yerim morarmıştı.
" Bana bak güzel kız, yerinde olsam bu sözleri söylemezdim ama sen söylemeyi tercih ettin! Sonuçlarına da katlanacaksın! Bunun bedelini ödeyeceksin, anladın mı? Ödeyeceksin!"
Bunu dedikten sonra boğazımı sıkmayı bıraktı. Ben neredeyse nefessiz kalmaktan ölecektim.
Ardından kapıyı serçe çarptı ve kapının 3 kilitini de kilitledi. Artık oda da tek başımaydım.
Korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü. Kendimi zorla yatağa attım. Ayak bileğim çok kötü acıyordu.
Boğazım ve çenem de acıyordu. Ben neyin içine düşmüştüm böyle?
Az önce neler yaşamıştım! Keşke odamdaki o camdan hiç bakmasaydım, böylece bunları yaşamayacaktım.
Yorganın altına girdim. Vücudum tir tir titriyordu. Uyumaya çalıştım ama uyuyamadım. Uyku tutmuyordu.
Nasıl uyuyabilirdim ki? Şu yaşadıklarıma bakın!
Sonra camın önüne koyduğum sandalyeye çıkıp tekrar Emre 'nin odasını izlemeye başladım.
Ayak bileğim çok acıyordu ama acıya dayanıyordum.
Emre' nin odasına baktığımda Melis 'in uyuduğunu gördüm. Emre sinirli bir şekilde odaya geldi ve Melis' in aynı bana yaptığı gibi saçlarından tuttu. Kız ne olduğunu anlayamadan acı içinde bağırdı.
Melis'in bağırışları bütün evde duyuluyordu. Sonra kapıyı açarak Melis'le beraber odadan dışarı çıktı. Sanırım Melis'i odasına götürecekti. Onu kendi odasında istemiyordu.
Tahmin ettiğim gibi Melis'i kendi odasına götürdü ve 3 kilit vurdu onun odasına da. Bunu kapı çarpma ve anahtar seslerinden anlayabiliyordum.
Emre odasına geri geldi ve kendini yatağa attı çok kısa süre sonra uykuya daldı.
Ben de kendi yatağıma tekrardan geri döndüm. Ama uyuyamıyordum gözüme gram uyku girmiyordu.
Çok korkuyordum hem de çok! Ya bana zarar verirse, ya beni öldürürse? Bu düşünceler uykumun kaçmasına yetiyordu. Hayatım mahvolmuştu.
Zaten annem öldüğünden beri hayatım yerinde değildi. Artık hiç yerinde değildi.
Telefonum da yanımda yoktu. O pislik eminim ki telefonumu da ele geçirdi.
Telefon ben de bile olsa kimi arayacaktım ki sanki? Kimsem yoktu...
Babamın bile umurunda değildim. En son bir yıl önce konuşmuştum babamla.
Arkadaşlarım zaten beni arkamdan hançerlemekten başka ne işe yarıyorlardı sanki? Kardeşim de yoktu. Yapayalnızdım...
Bu düşünceler aklıma geldikçe ağlamamak için kendimi zor tuttum.
Buradan kurtulacağım zamanı düşünerek kendimi mutlu etmeye çalıştım.
Ama ya o kızın dediği gibi buradan kurtalamazsam?
Kurtulmalıydım. Kurtulmak zorundaydım. Ama nasıl? Nasıl kurtulacaktım buradan?
Bir yolu olmalıydı.
Yatakta bunları düşünürken uyuyakaldığımı farketmedim. Gözümü açtığımda sabah olmuştu. Birden odamın kilitlerinin teker teker açıldığını duydum. Odaya giren bana o gün çip takan Melis'ti.
"Hadi artık uyan saat tam on beş dakika sonra dokuz olacak. Saat tam dokuzda masada olman gerekiyor kahvaltı için."
Ben uyku sersemi bir şekilde yataktan kalktım.
" Tamam."
Melis gittikten sonra. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda gözlerimdeki solan hayat enerjimin artık hiç kalmadığını farkettim...
Yine o pislikle aynı masaya oturup göz göze gelecektim.
Ondan nefret ediyordum nefret! Üzerimi değiştirmek üzere odaya geri döndüm. Tam hazırlanıp aşağı inecekken birden aklıma dün akşam o pisliğin bana söylediği söz geldi.
"Benim dediklerimi yapmamanın bedelini ödeyeceksin!"
Belki de o bedelin ödeneceği gün bugündü...
