Gözlerimi açtığımda daha sabah olmamıştı. Yanımda Burak duruyordu. Yanındaki kovadaki suyla bezi ıslatıp alnıma koydu. Ne olduğunu anlayamıyordum.
'Tuğçe, çok fazla ateşin var. Bu yüzden bezi ıslatıp kafana koyuyorum. Biraz daha iyi misin?'
Ben olumlu anlamda kafamı salladım. Hala konuşacak gücüm yoktu. Ne hale gelmiştim böyle? Beni mahvetti bu pislik Emre. Onu öldürmek istiyordum!
Burak başımı sevmeye başladı. Abisi bu kadar kötü biriyken onun bu kadar iyi biri olması çok garibime gidiyordu. Keşke başka şartlarda Burak'la tanışsaydık belki o zaman hayatlarımız çok farklı olurdu...
Burak neredeyse bir saat ateşimi indirmeye çalıştı. Sonunda ateşimi indirmeyi başardı. Burak'ı çok seviyordum hem de çok...
Onun bana bu kadar ilgili davranması çok hoşuma gidiyordu. Hayatım boyunca annem dışında kimse bana bu kadar ilgili davranmadı. Sanki annem dışında herkes beni seviyorMUŞ gibi davranıyordu. İlk defa annem dışında birinin beni gerçekten sevdiğini, bana gerçekten değer verdiğini hissettim...
Yine uykuya daldım. Bu sefer gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Karşımda yine Burak'ı görmüştüm. Elinde tepsi tutuyordu ve tepsinin üstünde bir kase çorba vardı.2
'Evet uyuyan güzel, artık uyanma vaktin geldi. Bak sana mis gibi çorba yaptım. Hem de kimseden yardım almadan. Sırf senin için yaptım. Bende ki değerini artık anladığını düşünüyorum.'
Yatağımın yanındaki masaya tepsiyi koydu. Sonra beni doğrulttu ve arkama yastık koydu.
Yatağıma oturup bana çorbayı içirmeye başladı.
'Burak, sana bir şey soracağım.'
'Sor, dinliyorum.'
'Abin bu kadar kötü biriyken ve benim ölmemi isterken sen nasıl bu kadar iyi biri olabiliyorsun? Gerçekten anlayamıyorum.'
'Tuğçe, abimin kötü biri olması benim de kötü biri olacağım anlamına gelmiyor. Çünkü bu hayatta kişiliği insanın kendisi belirler. O, böyle kötü biri olmayı tercih etti. Ben de iyi biri olmayı tercih ettim. Bu tercihinin illaki bir bedeli olacak, merak etme.'
Aslında doğru söylüyordu. Bu hayatta tercihlerimizin bir bedeli illaki oluyordu. Emre de bu yaptığı iğrençliklerinin bedelini bir gün ödeyecekti...
Çorbam bitti. Burak ağzımı sildikten sonra beni yeniden yatırdı. Bugün kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Ama çok yorgundum. Ruhen gerçekten de çok yorgundum. Artık dayanamıyordum...
Burak odamdan çıktı. Hemen ardından odama pislik Emre geldi. Onu görmek bile midemi bulandırıyordu.
'Melis, bugün nasılsın?'
Ben hiçbir şey söylemedim. Sadece sustum ve nefret dolu gözlerle ona baktım.
Emre benim yatağıma oturdu. Ben hala tek bir cümle bile konuşmadım. Ama yaşadıklarım aklıma geldikçe gözlerim doluyordu...
'Melis, benden nefret ettiğini biliyorum. Zaten herkes benden nefret ediyor ve bu benim zerre umurumda değil. Ama sen benden nefret etmeyeceksin. Senin benden nefret etmeni istemiyorum!'
Birden bana bağırınca dayanamayıp ağlamaya başladım. Kendimi zorlayarak yatağımda doğruldum.
'Sen ne saçmalıyorsun ya? Sen beni ne hale getirdiğinin farkında değilsin galiba. Şu halime bak! Bir de bana 'benden nefret etme' diyorsun. Ben senden nefret ediyorum. HEM DE ÇOK FAZLA NEFRET EDİYORUM! SENİN YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEK İSTEMİYORUM! BIKTIM ARTIK SENDEN, BIKTIM! ÇIK GİT HAYATIMDAN, ÇIK GİT!'
Bunları dedikten sonra hıçkırarak ağlamaya başladım. Bütün bunları söylemek için kendimi zor tutmuştum . Ama artık dayanamadım.
Emre bana doğru yaklaştı ve çenemi eliyle tutup sıkmaya başladı. Canım çok acıyordu. Bağırmaya çalışıyordum ama bağıramıyordum...
Hemen ardından Burak geldi ve Emre'yi ensesinden tutup fırlattı. Yere yatırdı ve Emre'nin yüzüne defalarca kez yumruk attı.
'ABİ SANA DAHA KAÇ DEFA SÖYLEYECEĞİM? BENİM SEVDİĞİM KIZA DOKUNMAYACAKSIN!'
Emre yerde kanlar içinde kaldı. Zorla yerden kalktı. Bu sefer Emre birden Burak'a yumruk attı çok feci dövüşmeye başladılar. En sonunda Emre odadan çıktı.
Ben zorla yataktan kalktım ve yerde yüzü, gözü morarmış Burak'ın yanına gittim.
'Burak, kendine gel! Lütfen bir daha o pislikle kavga etme...'
'Tuğçe, sana zarar veriyordu. Kimse sana zarar veremez!'
Bunu demesi çok hoşuma gitti. İşte tam o an Burak'ın gerçekten bana aşık olduğunu anladım...
'Burak, başın çok kötü kanıyor! Pansuman yapmalıyız.'
'Tuğçe, bak gardırobun alttaki çekmecesini aç. Orada ilk yardım kutusu var. Onun içinde pansuman malzemeleri var.'
Burak bunu dedikten sonra durakladım. Çünkü Burak bu odada bir şeyin nerede olduğunu nasıl biliyordu?...
'Burak, sen burada ik yardım kutusu olduğunu nasıl biliyorsun?'
Bunu dedikten sonra Burak duraksadı. Sanki ne söyleyeceğini düşünüyordu. Gözlerinden tedirgin olduğunu anladım . Benden bir şeyler saklıyordu. Buna emindim. Peki ama sakladığı şey neydi?...
'Tuğçe, ben daha önceden de buraya gelmiştim. Bu yüzden biliyorum.' dedi.
Çok inanmasam da 'tamam' anlamında başımı salladım.
İlk yardım kutusunu çekmeceden aldım ve Burak'ın yanına gittim.
Burak'ın kanayan kaşına pansuman yapmaya başladım.
Birbirimize çok yakındık hem de çok...
Resmen ikimizin nefes alışverişi birbirine karışıyordu...
Bir an göz göze geldik. O sırada Burak'ın beni dudağımı öpmek istediğini anladım. Bana doğru yaklaştı tam öpecekken ben geriye çekildim.
Burak'a çok aşıktım. Ama dediğim gibi Burak' ı arzulamıyordum. Onunla tenlerimizin birbirine değmesini istemiyordum.
Çünkü Burak iyi biriydi hem de çok iyi biriydi. Ben ise kendi annemin ölümüne sebep olmuş iğrenç biriydim...