Gerginlikle yutkundum. En sonunda bir kaç dakikadır bakıştığım kapının zilini çalmak için elimi kaldırdım. Zili çalar çalmaz kapı açıldı.
"Hoş geldin." dedi Aybora. O da benim gibi gergin duruyordu.
İçeriye geçip, ayakkabılarımı çıkardığım sıra "Sarılsam rahatsız olur musun?" diye sordu.
"Bana iyi gelen bir şeyden rahatsız olmam ki."
Gözleri mutlulukla parladı.
Ondan önce davranıp, kollarımı boynuna sardım. Buram buram gelen kokusu ile tüm gerginliğim uçup gitti resmen. Sıkıca sarıldı oda, derin nefesler aldığını duyabiliyordum.
Uzun uzun bu kolların arasında kalmak istiyordum fakat artık salona geçmemiz gerekiyordu. İsteksizce ayrıldım Aybora'dan "Hadi içeriye geçelim sevgilim bey." dedim.
İlk başta alık alık baktı yüzüme sonra birden kocaman sırıtıp "Sevgilim bey mi? Bi' gün senin yüzünden kalpten gideceğim." dedi. Neşesi baya yerine gelmişti.
Bu kadar mutlu olacağını bilsem daha önceden söylerdim bunu.
"Ödeşmiş oluyoruz."
Dudaklarından ufak bir kahkaha çıktı. Cevap vermesine veya konuşmasına gerek yoktu, bakışları yetiyordu her bir şeyi anlatmaya.
Önden ilerleyerek salona geçtim.
Koltukta oturmuş kitap okuyan adamı gördüğümde dikkatimi ilk çeken şey; yılların onu pek etkilememesi oldu. Onca zamanda değişen tek şey beyazlayan saçlarıydı.
Kafasını dikkatle okuduğu kitaptan kaldırdı. Bakışları anında beni bulunca dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu.
"Hiç değişmemişsin." dediğinde ben de gülümsedim.
Çok net hatırlıyordum çocukken hayran olduğum adamlardan biri olduğunu. Aybora'yı da kendi gibi iyi kalpli biri yapmıştı.
Yanındaki boş yere eliyle vurarak "Gel bakalım." dedi şefkatli sesiyle.
Bu babacan edası içimi ısıtırken dediği gibi koltukta az ilerisinde oturdum.
Sehpaya üzerinde duran deftere uzanıp aldı "Çok önceden bunu bana baban vermişti. 'Eğer bir gün bana bi' şey olursa kızıma ver' demişti. Bilmen gereken şeyler varmış." bana uzattığı defteri elinden aldım sakince. "Her şey çok hızlı gelişmişti. Uzun zamandır da defteri sana ulaştıramayınca vicdanım sızlıyordu. En yakın dostumun son dileğini yerine getirememek çok içime oturuyordu." derin bir nefes aldı "Alevi olduğunu düşündüğümden sayfasını bile çevirmedim. Lakin tek bildiğim Atlas'ın çok acılar çektiği. Hayatı hep keder ile doluydu..."
İçime oturan buruklukla ellerimin arasındaki deftere baktım. Belki de babam buraya dertlerini yazmıştı ve kızı da bilsin, onu anlasın istiyordu.
Alparslan amcanın sesiyle tekrardan ona döndü bakışlarım "Yüzünden, gözlerinden belli sende baban gibi çok şey yaşamışsın. Onca zaman yanında olamadım bunun için çok pişmanım. Fakat şimdi yamacındayım. Atlas'ın yerini elbette tutamam ama seni kendi kızım olarak gördüğümü bil."
Dudaklarımın kenarında acı bi' tebessüm oluştu "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. "Zaten küçükken senide hep babam olarak görüyordum Alparslan amca." demeyi de unutmadım tabii.
Çocukluğumda onunda yeri büyüktü...
Bakışlarım kapıya yaslanmış dolu gözlerle bizi dinleyen Aybora'ya kaydı.
Gözlerimiz kesişince 'iyi misin' dercesine baktı. İyiyim manasında çok hafifçe kafamı salladım.
Geri kalan zamanda ise Alparslan amcayla uzun uzun sohbet ettik. Aybora'da bizi sakince dinlemeye devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazı Yalanlar
Kısa HikayeEn çok da geçmişi yaralar insanı ve izleri her daim kalır...