Çalan telefonla nefesimi tutup beklemeye başladım. Kısa süre sonra telefonun açılmasıyla kulağıma götürdüm.
"Alo, abi müsait miydin?"
"Neden aradın?" yine aynı soru.
"Sadece konuşmak istedim." gözümden tekrar bir damla yaş aktı. "Müsait miydin?" durdum, cevap vermesini bekledim ama hiçbir şey söylemedi. İstemediğini anlamak zor değildi "Ya da istersen sonra konuşuruz, senin işlerin vardır. Boş ver." aramayı kapatacakken tekrardan sesini duydum.
"Bir dakika." Telefonu tekrardan kulağıma dayadım. "Efendim" nefes verme sesini duydum. "Ne oldu?" tekrardan sessiz kaldı. "Sadece konuşmak istemiştim."
"Ne oldu yine? Sen başına iş açmadıkça aramazsın beni." belli belirsiz bir gülümseme peydah oldu yüzümde fakat nedeni mutluluk değil hüzündü. Hoş, en son ne zaman mutlulukla gülmüştüm ki?
"Bu beni değil, hepimizi ilgilendiriyor. Bunu annemlere daha söylemedim, sana söylemek istedim önce, şuan en çok güvenebileceğim kişi sensin."
Arkadan konuşma sesleri geldi "Tuğçe hemen İzmir'e uçak ayarlayın."
Ha?
"Beni arayacak kadar önemli olmasını umuyorum." görmese bile kafamı salladım. "Telefondan anlatayım ben boş ver sen. Masraf çıkartma."
Kapı açılıp kapanma sesi geldi. Arkasından da rüzgar uğultusu. Büyük ihtimal balkona çıkmıştı.
"Abicim, sen iyi misin?" ilk defa sesini benim için bu denli endişeli duymuştum. Belli belirsiz gülümsedim.
"İyi olmaya çalışıyorum diyelim. Merak etme sen beni." endişeli sesinin ardından adının Tuğçe olduğunu öğrendiğim kadın geldi. "Egemen Bey üç saat sonrası için bilet bulduk."
O değil de kadının sesi çok güzeldi.
"Benim yola çıkmam lazım, kapatıyorum." ardından telefon kapandı.
Burada bekleyemeyeceğimden ve acıktığımdan dolayı yemek yemek için oturduğum yerden kalktım. Üzerimi düzelttikten sonra yürüyüş yolundan ilerleyerek ışıkların oradan karşıya geçtim.
Yaklaşık on dakika boyunca yürüdükten sonra kumrucuya gitmeye karar verdim.
Hemen yolun karşısında aradığım tarzda lokanta görmemle yola ve arabalara dikkat ederek karşıya geçtim.
Saat beşe geliyordu. Uçaktan inmesi, valizini alması falan derken anca on gibi gelirdi tahminimce.
Hava soğuk olsa da çok üşümediğimden soluk kırmızı renk cam kenarı yere geçtim. Oturduktan sonra ayran ve kumru siparişi verdim. Yemekten sonra ise sahilde bildiğim bir kafe vardı. Gece bir gibi kapandığı için orada konuşabilirdik. Oradan eve gitmek istemeyeceği için otele geçerdi büyük ihtimal. Eğer eve giderse tam bir kaos ortamı olurdu.
Gerçi sevmediğim şey değil. Fakat şu son olaylardan sonra en son isteyeceğim şey bile olamazdı.
Bunun gerçek olacağını zaten biliyordum ama içten içe olmamasını istemiştim bunca zaman.
Aptal ergenlik inadı ve korkusuna gidip ailemi dağıtmıştım.
Gerçi tehtitlerin hepsi boş değildi ama...
Siparişim gelince kafamdaki düşüncelerden kurtulmaya çalıştım ama olmadı.
Bir yandan yerken diğer yandan neden en başta oturup babamla konuşmadığımı düşünüyordum.
Salaktım işte!
O pislik herife inanmıştım!
İstemediğimi söylediğimde yine tehtit etmişti şerefsiz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Arzum
ActionHemen hemem bütün gerçek ailem kitaplarında esas kızımız yokluk, psikolojik vehahut fiziksel şiddet gördüğü ailesinin (daha çok babasının) yanında yaşayıp bir yandan güç bela okumaya çalışıp aynı zamanda okul sonrası para kazanmak için işe gider ve...