Eve vardığımda Jimin'i şarkı dinlerken uyuyakalmış bir halde bulum. Onu uyandırmamak için yavaş adımlarla yukarıdaki odama çıktım. Dolabıma doğru yöneldim. Üzerimdeki deri ceketi ve pantolonu çıkartıp daha rahat şeyler giydim. Sonra da elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Bir hafta önce kestiğim için elimi attığım kafamda tutunacak saç bulamayınca, öne arkaya kısacık olan saçlarımı karıştırdım.Bedenimi soğuk yatağıma bıraktım. Cenin pozisyonunu alıp ellerimle yüzüme bastırdım ve bir süre öylece bekledim. Gözlerim karanlığa iyice alışmıştı. Kendimi yatakta serbest bırakıp ellerimi yüzümden kaldırdım. Piskolojimi yarına hazırlamaya çalıştım. Ama lanet olsun ki bu çok zordu.
Sabah olmak üzereydi, ben gözlerim kapalı bir şekilde uzanıyordum ama uyumak mı? Gözlerim, uykuyu aramıyordu bile. Nasıl? Beni böyle savuran bir darbe yiyeceğimi düşünmemiştim. Ona vurduğum yumruğun daha ağırını O bana vurmuştu ve ben bunu kaldıramıyordum.
-
Telefonumdan saate baktım. Neredeyse 6 olmak üzereydi. Jimin'in üniversiteye gitmesi gerekiyordu. Bu yüzden onu bahane edip kımıldamadan uzandığım yatağımdan doğruldum. Kalkıp banyoda elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim ağrıyordu. Neden uyuyamıyordum. Kalbim ağrıyor
-
"Jimin uyan seni aptal geç kalacaksın!" Neden şu çocukla doğru düzgün iletişim kuramıyorduk. Yine de o benim her şeyim. Kardeşim ve tek ailem. Bu dünyada en çok değer verdiğim insan...
Beni duymamış olacak ki hiç ses vermedi. Bu sefer odamın kapısında durmayı bırakıp aşağıya indim. Kafasını yastığın altına sokmuş ve nefessiz denecek kadar dar bir alan bırakmıştı kendisine. "Hadi kalk, beni uğurlamayacak mısın ? Gidiyorum ya hani. Jim, Jimin, JİMİN KALK HADİ!"
"Of sus başımda sabah sabah, tamam kalkacağım." Kısık sesi onu daha da duyulmaz hale getirmişti. Birkaç saniye sonra ilk konuşan o oldu "Gideceksin ha?" Bir sessizlik oldu. "İki yıl... Yeni kanka yapmazsın dimi lan?" sesi ağlamaklı çıkıyordu. Alt dudağının kenarını dişlerimin arasına alıp nefesimi tuttum. Yoksa ondan önce ben ağlayacaktım. Şimdi sırası mıydı?
Yastığı başından kaldırdı ve bana döndü. Onun yanına oturmam için koltuğa pat pat vurdu. Geçip yanına oturduğum anda bana sarılmasıyla dengemi bozdu.
"Keşke gitmesen." Günlerdir bana yürek veren jimin ile bu jimin aynı mıydı? Hep bana akıllı ol, bunda bir şey yok, gidip geleceksin, bu kadar dert etme diyen jimin gitmiş, yerine -keşke gitmesen- diyen jimin gelmişti.Dengemi sağlayıp ona sıkıca sarıldım ve ağlamamak için zor tuttuğum nefeslerimi yavaşça verdim. Konuşmak istesem de yapamadım. Tek bir kelime çıkamadı ağzımdan. Dün yaşadıklarımı bile unutturmuştu şuanki durumumuz. Şimdi sadece Jimin'i kollarımda saklamak istedim.
"Yeter bu kadar duygusal olma. Hem sen değil miydin altı üstü bir asker bu kadar germe kendini diyen. Hadi kendine gel de bir süreliğine son kez mükemmel bir kahvaltı hazırlayayım sana, hım?"
"Haklısın kook, sadece askerlik. Ama bana sensiz yaşayamam gibi geliyor, ki zaten öyle... Hemen dön tamam mı?"
"Tamam, söz..."
-
Biraz olsun neşelenmek için şarkı açıp söyleyerek kahvaltı hazırladım. Jimin de bana eşlik edip yardım etti. Saat 12 de gitmem gerekiyordu. Bu yüzden elimi çabuk tuttum. Kahvaltımızı yaptıktan sonra ona dersi olduğunu söylesem de istemedi ve beni uğurlayacağı konusunda ısrar etti. Hoş ben de onu yanımda olmasını istiyordum.
İkimiz de üstümüzü giydikten sonra saat 10 olmuştu. Dışarıya çıktığımızda soğuk hava iliklerime kadar işledi. Kolumu jimin'in omzuna attım ve birlikte arabama kadar yürüdük.
"Seojun ile konuştun mu? Gelecek mi o?" Ah jimin bir bilsen sorar mıydın o soruyu?
"Yok gelmicek o, o-onun işi çıkmış sanırım. Neyse boş versene"
Jimin bana şüpheli bir bakış attı. Ondan asla bir şey saklamazdım ama yine de şu an konuşabileceğim en son konu bile o değildi.
"Kim bilir belki orada birisini bulursun kendine."
"N-ne, anlamadım?" Nasıl ya... Bunu sadece gözüme bakarak mı anladı yani. Nasıl olur da ayrıldığımız anladı? Yoksa konuştular mı?
"Kimse bana bir şey anlatmadı kook, gözlerinden belli oluyor zaten. Gözlerin çok düşünceli ama bu güzel. Günlerdir üzerinde olan karamsarlık üzerinde yok ve hiç olmadığın kadar rahat görünüyorsun."
Jimin, o gerçekten... "Rahat mı görünüyorum." Arabanın kapınısı açıp gözlerimi kaçırdım. "Hadi bin içeride konuşursun, kaçış yok zaten belli." O da arabaya bindikten bir süre sonra konuştu.
"Evet uzun zaman sonra ilk defa çok rahatlamış görünüyorsun. Bunu dışarıya yansıtmıyorsun hayır, bu içsel bir şey. Sen özgür hissediyorsun jungkkok. Kendini buraya bağlayan şeyden kurtuldun. Böyle düşün. Anladın mı?"
Ses çıkarmadım. Öyle miydi gerçekten.
Öyleydi... Artık özgürdüm."Sanırım o özgürlik yanlış zamanda geldi ha?" Dalga geçer bir tavırşa söyledim bunları.
"Bilemezsin."
"Sinir bozucusun Jimin. Hem ben senden büyüğüm. Bana felsefe yapma. Sıkı tutun birazdan özgürlüğün ne demek olduğunu öğreneceksin."
"Salak olma da gidelim hadi." Onu güldürme görevi tamam.
Sonunda Kuzey Kore sınırına yakın bir kasabada olan acemi askeri eğitim kursuna gelmiştik. Jimine arabadan inmemesini söyledim. Benim için her şeyi zorlaştırmamalıydı. Arabada vedalaştıktan sonra indim ve işte o an.
Kısa süreliğine de olsa yeni başlangıcımın kapınının önünde duruyordum...
***
Jiminn
Bölümü okuduğunuz için teşekkür ederim.
Oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hug And Cry |Taekook
FanfictionYeni aldatılan ve askerlik görevini yapan Jungkook, herkesin çekindiği binbaşı Taehyung'un gözüne batar. Askerlikte karşılıklı nefretle başlayan ilişkileri daha sonrasında şiddetli bir aşka dönüşür...