Zirakov'daki onuncu günümde güneş daha doğmamışken Lena neredeyse tekmeleyerek kapımı açınca huzur dolu uykumdan titreyerek uyandım. Uyku henüz bedenimi tam anlamıyla terk etmediği için afallamış gözlerle etrafı inceledim ve rüya görüp görmediğimi anlamaya çalıştım.
Ben yeni doğmuş bir bebeği andıran keşfedici gözlerle sanki ilk kez görmüşüm gibi etrafı incelerken Lena kapıyı kapattı. Koyu kahve saçları o kadar dağınıktı ki kuş yuvasını andırıyordu. Üstünde tenini göz alıcı gösteren kırmızı, saten bir gecelik ve sabahlığı vardı. Mavi gözlerinde alışık olmadığım korku ışıltıları kendini belli ediyordu. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve yorganı üstümden çekip attı. "Çabuk kalk."
Bir elimle gözlerimi ovuşturdum. "Neler oluyor, Lena?"
"Vincent."
Tek bir kelimesi üstümdeki uyku mahmurluğunu silip attı. Ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu, hissettiğim endişe yüzünden kalbimin bir an için atmayı bıraktığını hissettim. Sormaya cesaret edemesem de kelimeler iznime danışmadan dudaklarımdan döküldü: "Bir şey mi oldu ona?"
Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Vincent iyi. Zirakov'a bir paket göndermiş," diye anlatmaya başlayınca kısmen rahatladım. "Pakette gönderdiğimiz boşanma celbinin parçaları ve seni geri istediğine dair mühürlü bir evrak var."
Yavaşça doğrulurken dudaklarım aralandı. Karnımdaki ölü kelebekler canlandı ve var güçleriyle kanat çırpmaya başladı. Yüreğim engelleyemediğim bir ateşle ısındı. Gözlerim yanıyordu ve uzun zamandan beri ilk kez nedeni mutluluktu.
Dudaklarım çarpık bir gülümsemeyle taçlanınca Lena omuzlarını düşürdü. Gergin yüz hatları gevşedi ve sinirleri bozulmuş bir şekilde sırıttı. "Aptal," diye mırıldandı. "Bu durumda bile küçük kızlar gibi aşkla bakıyorsun."
Sanki işlediğim bir suçtan yakalanmışım gibi mahcubiyetle bakışlarımı kaçırdım. İnanmayacağını bilmeme rağmen, "Ne aşkı?" diye karşı çıktım. "Ben artık onu geçmişte bıraktım. Odaklandığım tek şey bebeğim."
Derin bir nefes aldı. "Söylediklerinin doğru olmasını isterdim," diye mırıldandı. "Çünkü bu saatten sonra seni Senteria'ya göndereceklerini sanmıyorum." Bir elini alnına götürüp odada turlamaya başladı. Üstündeki panik dalgası bulaşıcıydı.
"Sakin ol," dedim işe yaramayacağını bilmeme rağmen.
Aniden bana dönüp, "Sakin mi olayım?" dedi. "Armin'le babam şu an taht odasında tartışıyor. Konu senin gidip gitmeyeceğin ama ben gönderilmeyeceğinden eminim. Çünkü konu artık sen değilsin, konu artık Zirakov'un itibarı." Nefes nefese oradan oraya giderken konuşmayı sürdürdü: "Seni göndermeyeceğimizi söylediğimizde Vincent ne yapacak sanıyorsun? Sükunet içinde yokluğunu kabul mü edecek?" Boş bakışlar atmayı sürdürünce, "Savaş geliyor, Kitana," diye beni aydınlatmaya çalıştı. "Hem de büyük bir savaş."
Ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu hissederken doğruldum ve beyaz geceliğimle uyumlu beyaz sabahlığı üstüme geçirdim. Topuklu terliklerimi giydikten sonra, "Nereye?" diye sordu Lena.
"Armin'le konuşacağım. Savaştan kaçınıp bir yol arayacağız."
"Savaşı engelleyecek tek şey," dedi tam kapının önündeyken. "Senin Senteria'ya teslim edilmen."
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ve dışarı çıktım. Lena peşimden gelirken küçük adımlarıyla koşarak gelen Amelia'yla karşılaştık. Beceriksizce selam verdikten sonra, "Efendim," dedi. "Size bir şey söylemem gerekiyor." Lena'ya kaçamak bir bakış attıktan sonra gözlerini geceliğinin eteğiyle oynayan ellerine indirdi. "Bağışlayın ama sadece size söylesem olmaz mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)
Jugendliteratur"Savaşın ortasında doğan kaç çocuğun seçim şansı vardır ki?" İki düşman aile, iki düşman ülke: Zirakov ve Senteria. Ve şimdi, savaşın kazananı belli olmak üzere. Zirakov ülkesinin kraliçesi İrina bu savaşın kazananı olmak için büyük bir risk alarak...