Herkese merhaba dostlarım. Yeni bölümle sizlerleyim. Umarım çok severek okursunuz. Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı lütfen unutmayın. Seviliyorsunuz.
Bölüm On Yedi: "Deniz Kızı"
Bölüm Şarkısı: Derek Fiechter – English Bard
Vincent'le evliliğimizin yirminci gününde tüm odayı ısıtan şömine alevine rağmen titreyerek uyandım. Ağırlaşmış göz kapaklarımı güçlükle aralamadan önce elimle yatağın diğer tarafını yokladım. Her zaman olduğu gibi boştu.
Bedenim o kadar yorgundu ki sağ kolumun uyuşmasına rağmen sol tarafa dönemedim. Vücudumun her yeri ağrıyor, acıyordu. Olduğum yerde hareketsiz kalmak bile can yakıcıydı ama kendimi zorlayıp doğruldum, yatağın yanında duran bardaktan su içtim. Kurumuş dudaklarıma değen birkaç damla su kendimi daha iyi hissetmeme neden olsa da hâlâ harabeden farksızdım.
Kapımın birkaç kez çalınmasıyla önden Diana, hemen arkasından Lisa elinde kahvaltı tepsisiyle içeri girdi. İkisinin de meraklı ve endişeli gözleri bedenime kitlenmişti.
"İyi misiniz, efendim?" diye sordu Lisa.
Sorusunun cevabı bariz ortadaydı ama başımı hafifçe iki yana salladım. Lisa elinde tuttuğu tahta ayaklı tepsiyi kucağıma bırakmak için eğildi ama "Hiç iştahım yok," diyerek geri çevirdim onu.
Diana bir anne edasıyla, "Efendim, yemelisiniz," dedi. "Fena hasta olmuşsunuz, bir şeyler yemezseniz iyice kötüleşeceksiniz. En azından birkaç lokma atın ağzınıza."
Söylediklerinde hakkı vardı ama tepsideki yemeklerin lezzetli görüntüsüne rağmen onlara bakmak bile midemi bulandırıyordu. Yine de çocukluk etmeyi sürdürmenin bana bir yararı olmayacağını anlayarak Lisa'nın tepsiyi kucağıma bırakmasına izin verdim.
Genç kız geri çekilirken, "Bu akşamki davete katılamayacağınızı haber vereyim mi?" diye sordu.
Kaşlarımı çatarken derin, dertli bir nefes aldım. Bu akşam sarayda önemli devlet mensuplarının bulunacağı, Vincent'in eşi olarak mutlaka kendimi sevdirmem gereken insanlarla tanışmayı planladığım bir davet düzenlenecekti. Adım atamayacak kadar yorgunken nasıl büyük salonda insanlara gülümsemeyi becerecektim, hiçbir fikrim yoktu.
"Kimseye bir şey söylemeyin," dedim. "Terziden istediğim kıyafetleri getirsinler. Aynı zamanda düğün günü saçımı ve makyajımı yapan ekibi çağırın."
"Efendim," dedi Diana duyduklarına inanamıyormuş gibi. "Bu hâlde nasıl gideceksiniz?"
İstemeye istemeye tabağımdaki yiyecekleri ağzıma attım. "Bu davete katılmam gerek, Diana," dedim. "Mutfağa söyle, beni ayağa kaldıracak şeyler hazırlasınlar."
"Elbette, hemen söylerim," dedi. "Ama lütfen kararınızı tekrar gözden geçirin."
Bayık gözlerimi ona sabitledim. "O davete gitmeliyim, Diana," dedim. Nedenini ona uzun uzun anlatacak değildim ama buna mecburdum. Düğün günü terslediğim ne kadar devlet insanı varsa onlarla konuşmalı, sevgilerini kazanmalıydım. Beni sevmeli, eşim tahta çıktığında onları unutmayacağımı bilmeliler ki Vincent'i desteklesinler.
Diana başını hafifçe salladıktan sonra mutfağa gitmek üzere odadan çıktı. Kahvaltımı ettikten ve Diana'nın getirdiği iğrenç kokulu sıcak içeceği içtikten sonra kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Yine de tam anlamıyla toparlandığımı söylemek zordu.
Davet saati yaklaşırken terziler kıyafetimi getirdi. Açıkçası beyaz elbise hayal ettiğimden kat kat daha gösterişliydi. Belimden aşağı süzülen tüller peri masalından kaçmışım gibi görünmeme neden oluyor, kalp şeklindeki göğüs kısmı zarif boynumu ve köprücük kemiklerimi açıkta bırakıyordu. Elbisenin sırt kısmında V şeklindeydi, iplerle kısmen örtülen bir açıklık vardı. Belden üstüm aynı zamanda korse görevi gördüğü için ikinci bir korse giymeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)
Подростковая литература"Savaşın ortasında doğan kaç çocuğun seçim şansı vardır ki?" İki düşman aile, iki düşman ülke: Zirakov ve Senteria. Ve şimdi, savaşın kazananı belli olmak üzere. Zirakov ülkesinin kraliçesi İrina bu savaşın kazananı olmak için büyük bir risk alarak...