2. Kitap/ Bölüm On Sekiz: Savaş Çanları

8.5K 512 288
                                    

Duyduklarımı idrak etmem yaklaşık bir dakikamı aldı. Nico'nun suratına alık alık baktığım saniyelerin sonunda, "Nasıl yani?" diye sormayı akıl ettim. "Ben orada yaşıyorum. Eğer onlarca çocuk sarayda fink atsa mutlaka haberim olurdu."

Bana aptalmışım gibi baktı. "Senteria Sarayının büyüklüğü hakkında en ufak bir fikrin var mı senin? Muhtemelen çocuklar belli bir alanda tutuluyordur. Estes yemek salonunda ufaklıklarla sohbet etmez herhalde, değil mi?"

Bu kadar bilgi o kadar ağır gelmişti ki beynimin adeta zonkladığını hissettim ve başımı ellerimin arasına alıp şakaklarımı ovuşturmaya başladım. "Sana söylemiştim," dedi Nico bir süre sonra. "Bilgi her zaman güç değildir, bazen tehlikenin ta kendisidir." Cevap vermemeyi sürdürünce, "Ona söyleyecek misin?" diye sordu.

Vincent'ten bahsettiğini anlamamak imkansızdı. Sorusunu bir süre düşündükten sonra, "Hayır," dedim.

Gözlerini kırpıştırırken, "Hayır mı?" diye cevabımı tekrarladı.

"Vincent bu vahşeti öğrenirse babasının karşısında duracaktır," dedim kararımın sebebini açıklayarak. "Yaptığım onca şey anında boşa gider, Vincent babasının gözünden düşer ve taht yolu kapanır."

Nico çenesini kaşırken, "Muhtemelen," dedi. "Ama eğer bu çocuk senin bahsettiğin kadar merhamet sahibiyse böyle bir projeyi gizlediğin için senden nefret edecektir. Umarım bunu da göz önünde bulundurmuşsundur."

Geçmişte Andre'yle olan beraberliğimi Vincent'ten saklamış ve bunun bedelini bebeğimizi kaybederek ödemiştim. Bir şeyleri kocamdan saklamamanın iyi bir fikir olmadığını görmem gerekiyordu ama elim kolum da bağlanmıştı.

"Vincent veliaht seçilir seçilmez," dedim. Nico'yla mı yoksa kendimle mi konuştuğumdan emin değildim. "Her şeyi anlatacağım."

Nico'nun bakışları söylediklerimin iyi bir fikir olup olmadığı konusundaki kararsızlığını ele veriyordu ama daha iyi bir fikri olmamış olacak ki sesini çıkarmadı. Zaten tam o an kapı sertçe açılınca ikimiz de aniden yerimizden sıçrayarak içeri giren davetsiz misafire baktık.

Vincent bir bana bir karşımdaki adama baktı. İkimizin de sessizce ve şaşırarak kendisine baktığımızı görünce boğazını temizledi. Yanağının hafifçe pembeleştiğini ürkek mum alevinde bile görebiliyordum. "Şey," dedi. "Uzun süredir konuşmanız devam edince bir şey oldu sa-"

Konuşması içeri koşarak giren Warren tarafından bölündü. "Kaptan," dedi doğrudan Nico'ya bakarak. "Sadece lavaboya gitmiştim. Onu fırsat bilip-"

"Sorun değil," dedi Nico elini sakinleştirici bir edayla kaldırıp. Hemen ardından inceleyici bakışlarını Vincent'e çevirdi. "Demek Kitana'nın kocası, Estes'in oğlu sensin."

Şahit olmaması gereken bir konuşmanın başladığını gören Warren neredeyse koşarak odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatırken Vincent, "Ta kendisi," diye yanıtladı. Duruşunu bozmamıştı ama bakışlarındaki ciddiyet ve mesafe gözle görülür derecede arttı.

Nico ondan beklenmeyecek bir sıcaklıkla avucunu elimin etrafına sardı ve önce gözlerimin içine, ardından tekrar Vincent' baktı. "Ben onun yanında olamadım ama umarım sen onu mutlu edebiliyorsundur."

Nico'nun aniden gönlünü açması Vincent'i gafil avlamış olacak ki bakışları yumuşadı. Cevap verirken kelimeleri kullanmak yerine başını hafifçe sallamakla yetindi. Bu duygusal an Nico'nun ayağa kalkıp, "Artık saraya dönmelisiniz," demesiyle bozuldu. Onunla birlikte ben de ayaklandım. "Sizin gibi tipler burada çok dikkat çeker. Deşifre olmanızı istemiyorum."

Henüz gitmeye hazır değildim ama haklı olduğunu biliyordum. Yine de içimdeki burukluğu söküp atamıyor, kalbimdeki kırıklığı göz ardı edemiyordum. "Seni tekrar görür müyüm?" diye sordum umutla. Sesimdeki acizlikten bir an için iğrensem de suratındaki gülümsemeyi gördüğüm an bu iğrenme memnuniyete dönüştü.

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin