Herkese merhaba dostlarım. Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı lütfen unutmayın. İyi okumalar dilerim.
Bölüm On Sekiz: "Kalp Kırıklıkları ve Ölen Kelebekler"
Bölüm Şarkısı: Jeremy Soule – The Bannered Mare
Ertesi sabah o kadar erken uyandım ki Vincent yanımda bebek gibi uyuyordu. Elinde Deniz Kızı kitabını açık bir şekilde görünce dudaklarımda çarpık bir gülümseme oluştu. Demek kitabı o kadar beğenmişi ki uyuyakalıncaya kadar elinden düşürememişti. Bu düşünce içime tatlı, insanı sarıp sarmalayan bir sıcaklığın düşmesine neden oldu.
Dünkü davetin ve hastalığın yorgunluğu yüzünden çok erken uyumuş, gücümü toplayarak uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda kendimi hâlâ yorgun hissediyordum ama düne nazaran daha dinçtim ve hastalığı kısmen atlatmıştım.
Vincent'in elindeki kitabı aldım, benim tarafımdaki komodin dün gece yemek yediğim tepsiyle dolu olduğu için kitabı onun tarafındaki komodine koymak üzere kalktım. Parmak uçlarımda tuttuğum kalın kitabı Vincent'in üzerinden eğilerek komodine bıraktım.
Geri çekilecektim ki uykudan boğuklaşmış sesiyle, "Uykumdan yararlanıp beni kötü emellerine mi alet edeceksin yoksa?" diye sordu. Korkmaktan ziyade kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Hafifçe aralanmış göz kapaklarının ardındaki siyah gözleri tekrar rüya âlemine girmek üzere olduğunu haykırıyordu. Siyah saçları dağınıktı ama bu, onu paspallıktan ziyade çekici gösteriyordu. Yeni kalkmasına rağmen o kadar güzeldi ki bu özelliğini kıskandım.
Abartılı mimiklerle kaşlarını çatıp iki kaşımın ortasına küçük bir fiske vurana kadar kaşlarımı öfkeyle çattığımın farkında bile değildim. "Niye sinirlendin sabah sabah?"
"Uykudan uyanır uyanmaz nasıl bu kadar yakışıklı olabilirsin?"
Başını yana çevirip dudaklarından hayat dolu bir kahkaha dökülmesine izin verirken elini saçlarının arasına daldırdı. "Çekici olduğumu düşündüğün için özür dilerim."
Ah, harika! Şimdi de aptal gibi egosunu okşamıştım. Kendimi geri çekip yüzüstü yattım ama hâlâ oldukça yakınındaydım. Onu biraz daha yüksekten görebilmek için dirseklerimden kuvvet alarak doğruldum. Her zamanki gibi birbirimizle didişeceğimizi düşünmüştüm ama "Sen de güzel görünüyorsun," dedi.
Boğazımın kuruduğunu, yanaklarımın ısındığını hissettim. Bu iltifatı gün içinde söylese kendini beğenmişlik yaparak dalgaya vurabilirdim ama bu ses tonuyla başa çıkmam çok zordu.
"Git başımdan," dedim gülerek geçiştirmek için ama midemde kuşlar cıvıldadı sanki.
Kafamı başka yöne çevirmiştim ki, "Gerçekten," diye üsteledi Vincent. Elini kaldırdı; uzun, ince parmakları kızıl perçemlerime dolandı. Teninin sıcaklığı sadece dokunduğu yerleri değil, yüreğimi de ısıttı. "Saçların çok güzel mesela," diye anlatmayı sürdürdü. Ardından nazik parmak uçları kaşlarıma, oradan gözlerime değdi. "Gözlerin de ışıl ışıl." Bir adamın basit dokunuşları ruhumu hem kaybetmeme hem en derin arzularımı keşfetmeme aynı anda nasıl sebep olabilirdi? Elleri dudaklarıma geldiğinde dokunuşuyla kapanan gözlerimi hâlâ açmamıştım. Parmak ucu dudağımın üstünde gezindiğinde titrek bir nefes aldım.
Elini çekti, yatakta bir hareketlenme hissettim ve hemen gözlerimi açtım. Vincent tek dirseğinden destek alarak doğrulmuş, aramızda yükseklikten oluşan mesafeyi kapatmıştı. Yüzü yüzümün hizasındayken dudaklarıma bakarak fısıldadı: "Hastalığın geçti mi?" Dudağıma çarpan nefesi kalbimin çıkacak kadar güçlü çarpmasına neden oldu. Alkol kullanmasam da sarhoş gibi başımı hafifçe salladım. Gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)
Подростковая литература"Savaşın ortasında doğan kaç çocuğun seçim şansı vardır ki?" İki düşman aile, iki düşman ülke: Zirakov ve Senteria. Ve şimdi, savaşın kazananı belli olmak üzere. Zirakov ülkesinin kraliçesi İrina bu savaşın kazananı olmak için büyük bir risk alarak...