2. Kitap/ Bölüm On Dokuz: Fedakârlık

4.5K 377 209
                                    

Kan ve savaşın olduğu bu dipsiz çukurdan çıkmak için gösterdiğim her direniş, her bir yukarı tırmanış çabası daha da dibe batmamla sonuçlanıyordu ve ben ne yaparsam yapayım bu sonucu değiştiremiyordum.

Titreyen dizlerimin bedenimi taşımakta güçlük çektiğini fark edince yavaşça yatağa yığıldım. Vincent da en az benim kadar dehşete düşmüş görünüyordu ama her nasılsa yüzündeki duygusuz maskeyi korumayı başardı ve, "Tamam," dedi karşısındaki görevliye. "Sen git, geliyorum ben."

Vincent kapıyı kapattıktan sonra ne o bana ne de ben ona baktım. Aramızda oluşan ürkütücü sessizlik bulutu eşliğinde ikimiz de hareket etmeden birkaç dakika öylece bekledik. Gözlerimde oluşan gözyaşları yüzünden dünya bulanıklaşmaya başlamıştı ama umursamadım. Ellerim buz gibi olmuştu ve titriyordu ama bunların sebebinin soğukla alakası yoktu.

Ne zaman Vincent'le mutlu olmaya çabalasam hayatın önüme koyduğu engellerle yüzleşmek zorunda kalmaktan yorulmuştum. Sanki güçlü bir kasırgaya kurban giden kuru bir yaprak parçasıymışım gibi hissediyordum; oradan oraya sürükleniyordum ve elimden bir şey gelmiyordu.

Yatağımın yanında bir hareketlilik hissettim ama başımı kaldırıp bakmaya cesaret edemedim. Vincent bir süre önümde durduktan sonra sakince yere diz çöktü ve ellerimi tuttu.

"Kitana." Sesi çocuğunu uyutmak için ninni söyleyen bir anneninki kadar berrak ve sakinleştiriciydi ama ruhumdaki hırçın dalgaları dindirmeye gücü yetmedi. "Konuşalım."

"Ne zaman son bulacak bu?" diye sesli düşündüm. "Ne zaman rahat bir nefes alabileceğiz?"

Vincent tükenmişçesine alnını dizlerime yasladı ve, "Bilmiyorum," dedi. "Eskiden kral olduğumda her şeyin peri masalına dönüşeceğini sanırdım ama artık emin olamıyorum."

Yaşanan şeylerin benim için olduğu kadar onun için de zor olduğunu fark etmemle bir elimi siyah saçlarına daldırdım. Bedenim ben daha farkında olmadan öne eğildi ve Vincent'in saçlarının arasına bir öpücük kondurdu.

Ben de bir enkazdan farksızdım ama onu rahatlatmaya çalışarak, "Buradayım," dedim. Tekrar doğrulmamıştım çünkü o an ondan biraz olsun uzaklaşmak aramıza dağlar koymakla eşdeğerdi.

"Biliyorum," diye mırıldandığını zar zor duydum. "Ben de... Ben de söz veriyorum."

Ne kadar öyle kaldığımızı bilmiyordum ama sonsuza dek öyle dursak bile buna razıydım. Şu an önümde diz çöken bu adama ne ara bu kadar vurulduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bir insanın başka bir insana böylesine kutsal bir bağla nasıl bu kadar bağlanabileceğini aklım almıyordu. Estes bizi evlendirmeye karar verdiğini söylediğinde hissettiğim tek şey tiksintiydi ama şu an bu evliliğin bana bahşedilen en büyük hediye olduğu konusunda şüphem yoktu.


Dakikalarca birbirimize huzur verdikten sonra Vincent başını kaldırdı. Buğulu gözlerinin ardındaki siyah gözlerini benimkilere sabitledi. "Sanırım Kralı daha fazla bekletmek ayıp kaçacak," dedi. Ona durmasını söylemek için delice bir istek duymama rağmen başımı onaylayarak sallamak zorundaydım.

Vincent daha fazla bir şey söylemedi. Ayağa kalktı, duruşunu dikleştirdi, bakışlarına eski ifadesizliği yerleştirdi ve odadan çıkarak beni yalnız bıraktı.

*

Vincent ...

Taht odasına giden yol hiç bu kadar kasvetli ve uzun olmamıştı. Attığım her bir adımda geri dönüp kaçma isteğim güçleniyordu ama yumruklarımı sıkıp ilerlemek zorunda olduğumu biliyordum.

Masallarda prenseslerle evlenip mutlu bir yaşam süren prenslerin hayatlarının gerçekle alakası yoktur. Eğer sizden koca bir imparatorluğun gelecekteki kralı olmanız bekleniyorsa henüz veliaht seçilmeseniz bile daha çocukluktan itibaren insanların manipülatif konuşmalarına katlanmak, kendinizi onlara karşı korumayı öğrenmek zorunda kalıyordunuz. Yaşıtlarınızın tek derdi oyun oynamakken size çeşitli sorumluluklar yükleniyordu. Daha çok genç olsanız bile coğrafya, siyaset tarihi ve stratejiler hakkında bir uzmanla boy ölçüşebilecek kadar bilginizin olması beklenirdi.

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin