Kaybolan Hayatlar

87 34 2
                                        


Az önce uykusuzluğa yenik düşmekte olan göz kapaklarım şimdi uyumamaya yemin etmiş gibi sonuna kadar açılmıştı. Tüm vücudumu bir soğukluk kaplamıştı. Rahtsızlıkla etrafıma bakındım. 

Ama ne bir ışık vardı ne de ses. Bomboş bir karanlıktı.
Nedense nerden geldiğini anlamadığım bir esinti vücudumu ürpertiyor etrafımda birinin beni izlediği izlenimini veriyordu. Tekrar etrafımı kontrol ettim. Fakat tuhaf görünen hiç bir şey yoktu.

Keşke telefonum yanımda olsa.

Telefon? Aaa tabi ki yaa telefonum. Neden hiç çantama bakmadım. Bir çırpıda ayağa kalkıp çantama baktım. Dibini karıştırdığım da bir telefon buldum ama benim ki değildi. Boşver hemen açıp içini kurcaladığım da sadece Tweeter için 1GB bulunuyordu.

Tweeter'e girip tweet'leri okumaya başladım.
Sosyal medya cinayet haberiyle dolup taşmıştı. On dakika önce yayımlanan haber hakkında binlerce gönderi ve tweet vardı.
"okumadan bir saate e bakayım." Saat 17
40 tı. Tarih ise 13.12.2023'tü. Bırada zaman dilimini yitirmiştim ama şimdi tekrsr zaman dilimini yakalayabilmiştim. Okumalıyım artık tweet'leri.

'Katil kim?'

'Kayıp çocuklarda öldürüldü mü?'

'Katil kesinlikle okuldan biri olmalı'

'Çocuklar sakin olun. Katil aramızdan biri olabilir'

'Katilin beni öldürmesini istemezdim'

Gibi birçok tweet'ler vardı.

Katil?
Okumaya devam ettim.

E.D nin bazı uzvurlarının kayıp olduğunu duydum'

'Katil kayıp organlarla akşam yemeği yapmış olmalı'

'Tanrım bu gerçekten ürkütücü ve iğrenç...'

Bunlar gibi binlerce şey paylaşılmıştı. Twitter da müthiş bir sohbet başlamıştı. Binlerce insan cinayet hakkında tahminler ve teoriler yürütüyordu.

Birisi katilin bir zombi olduğunu bile savunuyordu.

Telefonu kapatıp ceketimin cebine koydum.

Aman Tanrım! Uzuvları kopmuş kız bırda yanımda!
E. D
Hayır, hayır hayır...
Ellerimle kafamı bastırıyordum.

Biraz sakinleştikten sonra ayağı kalkıp çantamı aldım.
Kalktığım kütüğe geri oturup çantamın fermuarını açtım ve pet şişenin dibin de kalan son bir kaç damlayı da içip pet şişeyi çantaya koyup fermuarı kapattım. Tekrar ayağa kalkıp çivinin olduğu yere çantamı astım.

Telefonu cebime atıp uyumaya çalıştım.

İçimi bir korku kaplasa da daha fazla uykuyla mücadele edemezdim. Gözlerim kapanırken gördüğüm son şey karanlık gökyüzüydü...

"Kaç!"

Nerden geldiğini anlayamadığım boğuk ses hemen çok yakın hem de çok uzaktan geliyor gibiydi. Sanki zihnimin en ücra köşesinden biri bana sesleniyordu.
"Kaç!" Aynı ses tekrar yankılandı. Fakat bu sefer hemen önümdeki kapının arkasından geliyordu.

"Yardım edin!"
Kapı kolunu kavrayıp yavaşça çevirdim.
"Kaç..." zihnimde yankılanan ses bu sefer daha zayıftı. İç sesim kaçmam için son çağrılarını yapıyordu.
Kapıyı ittim. Eski kapı gıcırdayarak açılırken sessizce içeriye süzüldüm.
İçeriye girdiğim anda berbat bir koku tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Elimle burnumu kapatıp ilerlemeye başladım. İçerisi karanlıktı. Elimle duvarı yoklayıp ışıkları açtım.
İnsanlar meraklarının kurbanıdır derlerdi. Bir insan ne kadar çok merak ederse o kadar çok zarar görürdü. Çünkü merak bizi gidebileceğimiz en tehlikeli noktaya kadar götürüyordu. Ve ben şimdi merakıma yenik düşerek iç sesimi yok sayıyordum.
Işıklar açılırken dudaklarımdan bir çığlık koptu. Bedenim korkuyla geriye giderken dengemi kaybedip yere düştüm. Gözlerim gördüğüm şeyle sonuna kadar açılmış, ellerim korkudan titremeye başlamıştı.Duvara çivilenmiş biri vardı.Çıplak ve ölü biri...

SAKLIMDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin