-Leo
Savaşta vurulduğumu hatırladıktan sonra kendimi bir gizli bir odada bulmuştum. Ancak sarayda böyle bir oda olduğunu hatırlamıyordum, bana yemek getirip bana kötü gözlerle bakan adam bana tanıdık geliyordu. Ama çıkartamıyordum işte.
Adam tekrar geldi. Tabağı önüme koydu. Hiçbir şey söylemedi. "Dur!" dedim sinirle. Adam baştan aşağa süzüp baktı bana.
"Ne var?"
"Çıkart beni burdan, yalvarırım!" dedim. Fayda etmeyeceğini biliyordum. Yine de denemiştim.
Adam sakalıyla oynadıktan sonra gözlerini benden kaçırdı. "Bunu istesem de yapamam." dedi.
"Neyi?"
Adam gözlerimin içine baktı. "Onun sözü olmadan olmaz. Ama o çoktan öldü." dedi.
"Nasıl yani, bu ne demektir, kim öldü?" dedim şaşırarak.
"O kadın." dedi çekinerek.
"O kadın dediğin kim?" dedim.
"Leydi Erica."
Elimi hala sızlamakta olan ama iyileşmesine az bir süre kalmış olan yarama götürdüm. Gözlerimde Erica ile paylaştım tüm güzel ve duygusal anıları hissettim. Bana olan güzel bakışlarını, sarılışını çok özlüyordum. Bu yabancılık duymadığım adam ise şimdi onun öldüğünü söylüyordu bana.
"Tanrım..." Gözlerinden yaşlar süzüldü. Doğru olup olmadığı konusında tereddüt ediyordum, belki de kendimle çelişiyordum.
"Sen, yalan söylüyorsun. Hayır Erica gayet iyi!" dedim. Adamın suratına baktım. Gözlerini benden her seferinde ona baktığımda kaçırıyordu. Benden gerçek anlamda çekiniyordu.
Adam kafasını hayır anlamımda salladı. "Gerçek." dedi ve gitti.
Sanki aynı darbeyi tekrar yediğimi hissettim. Ama bu sefer kalbime gelmişti o darbe.
Sahi, onun sözü olmadan çıkartmam derken neyi kastermişti? Erica'm burada olduğumu biliyor muydu ve beni Kurtaramadan ölmüş müydü?
Bunu hayal ettiğimde bir darbe daha yedim.
Düşüncelerimden.
Biri beni bulsa gerçekten çok iyi olurdu. Çünkü sanırım şuan o kadarda gururlu bir erkek olduğumu düşünmüyordum. Kendimi bir erkekten ziyade küçük çaresiz bir kız çocuğu gibi hissetmeme sebep oluyordu her seferinde.
Birine sarılıp ağlamak gerektiğini hissediyordum. Erica ölmüştü. Aşkımız belki gizliydi, ama büyüktü. Ona duyduğum bu denli hissleride başka birine hissedemezdim.
Bende olan küçük bir fotoğraf çıkarttım. Erica'nın fotoğrafıydı. O fotoğraf da o kadar narin ve güzel duruyordu ki...
Göz damlam fotoğraf'ın üstüne aktı. Baş parmağımla yavaş yavaş sildim. Aklıma anılarım geldikçe daha da beter oluyordum. "Sana yemin ederim ki sevgilim, bu fotoğrafını daima saklayacağım." dedim sessizce.
Titreyen sesim birden hıçkırıklara döndü. Hiçbir şey istemiyordum. Tekrar o adam geldi yanıma. "İyi misin?" kafamı hayır anlamında salladım.
Nasıl iyi olabilirdim ki?
Adam omzumu sıvazladı. "Hadi ama erkek adam ağlamaz!"
Erkek adam ağlamaz mı?
"Öyleyse şuan erkek gibi hissetmiyorum." dedim gözlerimi elimin tersiyle silerken.
Hayatım boyunca o savaşta bile bu kadar çaresiz olduğumu hatırlamıyordum. "O neden öldü bilmem ama, bu mahzen olayalarında abisi Zack'de öldü." dedi.
"Ne, Zack'de mi öldü?" kafasını evet anlamında salladı. Yaramı biraz daha tedavi ettikten sonra gitti.
Bende tek kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN SARAYI
Fantasíadur dedi Edward. "Ne oldu?" diye sordum. "orası yasaklı bölge. Orası mahzene çıkıyor. Gidemezsin!" dedi.