Endre bana bakmadan odadan çıktığında sıkıntıyla nefes verdim. Yattığım yerden doğrulup odayı incelemeye başladım. Mavi beyaz ağırlıklı ameliyat odasına benzeyen bir yerdi. Bunu düşününce koluma baktım. İğnenin izi bile kalmamıştı.
Yataktan kalktım. Kalkar kalkmaz gözlerim kararmış ve başım dönmüştü. Yataktan destek alarak baş dönmesinin geçmesini bekledim. Gözlerim yeniden normale döndüğünde arka tarafımda kalan cama döndüm. Perdeyi açtım ve karşımdaki muazzam şehre baktım. (Şehir multimedia'da) Büyük binalar, uçan değişik şeyler ve yürüyen yada uçan insanlara baktım. Evet, onlar da uçuyordu!
Ama şimdi bunları boş verip buradan nasıl çıkarım diye düşünmeliydim. Arkadaşlarımı bulmam ve okula geri dönmem gerekiyordu, tabii bu mümkünse. Camdan binanın çevresine baktım. Tam binanın solunda bir çıkış vardı. Geldiğim yerin ters istikametinde, bahçe gibi, çiçeklerle dolu bir alana çıkıyordu. Sonunu göremiyordum ancak çiçeklerin arasına saklanırsam ve hava kararana kadar orada beklersem... İşte çözüm yolu buydu!Cama arkamı dönüp yatağın yanından geçtim ve kapıya ulaştım. Büyük kapının kulpunu aşağıya indirdim ve kapıyı hafifçe araladım. Aralık yerden koridora baktım. Sol çaprazımda bir merdiven vardı. İnip inmemekte karasız kalmıştım. Derin bir nefes aldım. "Ne olacaksa olsun bakalım."
------------
Milena'danKızıl saçlarını topuz yapıp ensenine hava gelmesini sağladı. Bu hava ne sıcaktı böyle? Güneşler tepede parlıyordu ve Milena nerede olduğunu bilmiyordu. Evet güneşler, iki güneş vardı.
Çayırlık bir alandaydı. Belki de bir çiftlikti, bilemiyordu. Arkadaşları yoktu ve yapacağını bilmiyordu. Korkmuştu. Onun Lance yada Aaron gibi güçleri yoktu. Yada Caitlin gibi zeki, Lucia gibi mantıklı, Afrodit gibi hızlı değildi. Ürkmüştü ve arkadaşlarının başına ne geldiğinden habersizdi. Bir şeyler yapmalıydı.Gözlerini sımsıkı yumdu. Bütün bedenini titretecek kadar güçlü bir nefes aldı ve ciğerleri patlayıncaya kadar tuttu. Nefesini verirken gözlerini açtı. Biraz daha sakindi şimdi. Hafifçe şarkı mırıldanmaya başladı. Her hecede bir adım atıyordu. Çalıların arasında yürürken kendini biraz daha sakin hissetmişti. Aniden sol tarafında duyduğu hışırtı dikkatini oraya yönlendirdi. "Kim var orada?"
Hışırtının geldiği yerdeki çalıları çekti ve eğildi. Bu ufacık bir tavşandı. "Ah, sen ne kadar şirinsin böyle!" yavaşça tavşanı eline aldı. Tavşan kaçmamış, aksine kulaklarını dikmiş ve Milena'ya bakmıştı.
O küçükken de böyleydi. Hayvanları severdi. Onu sakinleştirirlerdi. Evde bir kuşu vardı ancak yine de hep daha fazlasını isterdi. Hayvanat bahçesine gitmeyi istemişti hep, ancak ailesinin durumu o kadar iyi değildi. Bu yüzden hep ailesi için çalışmıştı."Keşke arkadaşlarımın nerede olduğunu bana söyleyebilsen..." tavşanla konuşarak ilerlemeye devam ediyordu. Milena sevdikçe mırıldanan tavşan Milena'nın sözleriyle aniden mırıldamayı kesti. Milena ona baktığında gözlerinde farklı pırıltılar gördü. Tavşan onu anlamış gibiydi.
---------
Caitlin'denElindeki çayı soğutmadan bitirmeye çalıştı. Bardağı Ursula'ya geri verdiğinde yaptıkları için teşekkür maksadında bulaşıkları yıkamasına yardım etti. Ursula'nın çocukları Hare ve Crat yine oyun oynuyorlardı.
Geldiğinden beri olanları düşündü. Ursula onu bahçesinde bulmuş ve ayılmasına yardım etmişti. Buranın Andromeda olduğunu öğrenmiş ve uzun zamandır Dünya'dan buraya insan gelmediğini öğrenmişti. Arkadaşlarını bulması gerekiyordu ama bu zor olacaktı. Çünkü Andromeda bir güneş sistemiydi. 9 gezegen vardı ve Kraliyet kendi içinde parçalanmıştı. Eğer arkadaşları kendisi gibi Kraliyet'in yönettiği taraftaysa onlara ulaşabilirdi. Ama eğer isyancıların tarafındaysa o zaman onlara ulaşması zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Fantasía"Kaçtık, kaçırıldık, yakalandık, öldürüldük, öldürdük, bıçaklandık, kör olduk, savaştık, güçlerimizi kullandık, devrim yaptık. Ama bütün bunlar içinde doğru yaptığım tek şey sana aşık olmaktı Endre Morai." ------------------------- Lucia ve arkadaşl...