Safir -17- Irk

105 15 3
                                    

Eve döndüğümüzde Endre hâlâ biraz sinirliydi. Bunu bana yansıtmasa da öyleydi. İkimiz de odalarımıza girdiğimizde içimde alevlenen korku ve sinir duygusu göğsümde bir sıcaklık oluşturduğunda elimi oraya koydum. Yatağa hızlıca yürüdüm ve kendimi bıraktım. Hissettiğim duygular bana ait olmamakla birlikte geldiği gibi hızla gidiyordu. Son zamanlarda sık sık olan bir şeydi bu. Tavanı izlemeye başladığımda artık Kandelya'yı bulmanın vaktinin geldiğini fark etmiştim. Üstelik Kharan'ın bizden sakladığı bir şeyler vardı. Bunu öğrenmemiz gerekiyordu. Aniden yerimden doğruldum. Ondan önce yapmam gereken bir şey vardı.

Hızlıca balodan kalan elbiseyi çıkardım ve duşa girdim. Saçlarımın arasına giren toprak tanelerini ayıklayıp güzelce şampuanladım. Duştan çıktım ve hızlıca saçlarımı tarayıp üstüme bir şeyler geçirdim. Odadan çıktım ve kapıyı kapattım. Gideceğim yönü bilmiyordum. Ellerimi yumruk yapıp gözlerimi kapattım. Hislerimin beni yönlendirmesine izin verdim. Ayaklarım beni atış sahasına yönlendiriyordu. Endre'yi bulacağım yere.

Taş yoldan yürürken etrafı inceledim. Milena elindeki tavşanla otururken öğretmeninin anlattığı şeyleri dinliyordu. Gülümsedim ve yola devam ettim. Taşlık yol daralıp en sonunda bittiğinde ağaçların arasından sesler gelmeye başladı. Düzenli ve havayı delen keskin sesler.

Ağaçların arasından çıkıp atış sahasına göz gezdirdim. Sesler yine duyulmaya başladı. İlk ses; Endre oku çıkardı. İkinci ses; oku yerleştirdi. Ve havayı delen ses; ok fırlatıldı. Düzenli bir şekilde tekrar eden sesler kesilmiyordu, ama Endre'nin beni gark ettiğini bir şekilde biliyordum.

Elinde atacağı son ok dururken yerleştirmeden bana döndü. "Gel buraya." ürkek ama; meraklı bir ceylan gibi hissediyordum ona yaklaşırken. Yanına gittiğimde koluyla kolumu tuttu. Diğer koluyla yayı elime yerleştirdi. Ellerimiz üstüste yayı kavrarken omzumun üstünde hissettiğim nefesi içimi gıdıklıyordu. Sağ elimi oku kavrayacak şekilde tuttuktan sonra yaya yerleştirdi. Ne yaptığını anlamamıştım, ama oku bıraktığında hedef tahtasını delmişti.

"Bunu nasıl yaptın?" hızlıca ona döndüm, sahi ben buraya ne için gelmiştim?

Siyah üstüne safir lekeler olan gözleri kısık bir şekilde beni süzdü. Sonra göz devirip omuz silkti. "Oku atarak yaptım."

Bu sefer ben göz devirmiştim. "Ha ha, espri yapmak sana yakışmıyor."

Söylediklerimi umursamadı. "Neden geldin?"

Bir süre düşündüm, söyleyeceklerimi kafamda tarttıktan sonra konuşmaya başladım, "Andromeda'ya Dünya'dan geldiniz. Bu durumda burada da ırklar var?"

Bir süre düşünür gibi yaptı. "Evet?" işte aradığım cevap buydu.

"O zaman kendi ırkımdan insanlar var!" Endre'ye doğru heyecanlı bir adım attım. "Endre, beni onlarla görüştürmelisin!"

Tek kaşını kaldırıp sorgulayıcı bir bakış attı. Bunun 'neden?' anlamına geldiğini biliyordum. "Çünkü içimden bir ses bunu söylüyor, ve biliyorsun o ses daima haklı."

Ok ve yayları kutusuna geri yerleştirdi ve kolunu omzuma attı. "Hadi gidelim." Bana bu kadar yakın olması yanaklarımın ısınmasına sebep oluyordu. Neyseki aramızdaki boy farkı sayesinde bunu fark etmiyordu. Yüzümü kaşır gibi yapıp elimin tersiyle yanaklarıma dokundum. Bu adam bana neler yapıyordu?

Patika yolda ilerlerken bir anda aklıma gelen şeyle durdum. Kolu bana sarılı olduğu için Endre de durdu. "Ne oldu?"

Dudaklarımı ısırdım. Bunu anlatabilir miydim?

Endre kolunu omzumdan çekti ve karşıma geçti, ellerini omuzlarıma koyup ona bakmamı sağladı. Gözleriyle beni incelerken "Dün sana yemin ettiğimde ne olduğunu biliyor musun?" cevap beklemediği belliydi. "Sana bağlandım. Birbirimize bağlandık. Senin hissettiklerini hissediyorum, sen de benimkileri." ben şok içinde dinlerken o eliyle elmacık kemiğimi okşadı. "Ve sen öldüğünde, ben de ölüyorum."

SAFİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin