Selamm! Şimdi diyeceksiniz ki bu yazar neden konuşuyor? Uzatmadan hemen anlatayım o zaman: bu gerek Watty'de gerek gerçek hayatta yazdığım ennnn uzun bölümdü. Belki bölümleri daha da uzatırım, bilmiyorum. Ancak bu bölüm birsürüüü yorum istiyorum! Pasajlara veya yorum bölümüne, fark etmez. Çünkü gerçekten uzun zamandır üstünde çalıştığım bir bölümdü ^^
Bir de şöyle bir şey düşündüm. Bundan sonra en güzel yorumu yapan kişiye bir sonraki bölümü ithaf edeceğim. Böylece sizin de hikâyeleriniz okunmuş olur asdfgsjdk
İyi okumalaarrrr!!!
----------
"Bunu orduyla yapabiliriz. Birsürü teknolojik silahımız var, kullanabiliriz. Neden ilkel şeylerle yapıyoruz ki?" Rodos söylene söylene hava jetine binip sürücü koltuğuna yerleşti.
"Çünkü, biz yaparsak bir grup çocuk olarak görülürüz. Eğer beceremezsek suç bizim üstümüze kalır. Orduyu işin içine katarsak bu bir savaşa döner ve yoktan yere insanlara zarar veremem." dedim. Ayrıca Kharan'la ilgili çelişkiye düştüğümden beri kimseye güvenmiyordum.
Azarath ablasının kaçtığını söylemişti ama; Kharan bilgisayar odasında Aysel Hoca'ya abla demişti. Neler döndüğüne dair bir fikrim yoktu, Azarath ve Endre'nin de öyle. Eğer olsaydı zaten ablasının kaçtığını değil dünyada olduğunu söylerlerdi. Bu yüzden bu konudan şimdilik kimseye bahsetmeyecektim.
Hepimiz araca yerlestiğimizde içimizde gezinen korku ve heyacan yüzlerimize yansıyordu. İlk kez gerçekten savaşacaktık. İlk kez ayrılacaktık.
Jet hızla gezegenin atmosferinden çıktığında hiçbir şey hissetmemiştik. Uzayın o sonsuz karanlığı şu an benim zihnimi yansıtıyordu. Birsürü taş, gezegen, uydu; hepsi oradaydı, ama uyum içindeydi.
Heyecan halinde olmama rağmen bu kadar sakin düşünmem beni biraz şaşırtsa da, arkadaşlarımın benden güç aldığını bilerek bozuntuya vermedim.
Kahverengi gezegene yaklaştığımızda Endre heyecanımın arttığını fark etmiş olacak ki, hafifçe elimi sıkıp güç verircesine tebessüm etti. Beni korumaya yemin ettiğinden beri -Koruyucu'm olduğundan beri- aramızdaki ilişki biraz daha farklı bir boyuta taşınmıştı. Ortada elle tutulur bir şey yoktu ama hissedilebiliyordu.
Ben de karşılık verircesine tebessüm ettiğimde, gezegenin atmosferini delmiştik bile. Ağaçların sık olduğu bir alana indiğimizde ilk ayaklanan ben oldum. "Bunu başaracağız. Yaptığımız sadece küçük bir gösteri. Unutmayın; biz her zaman daha iyisini yapabiliriz." arkadaşlarım onaylayan mırıltılar çıkardığında kendilerine güvenin biraz daha arttığını gördüm.
Afrodit bana sarıldığında ben de ona sarıldım. Caitlin de kollarıyla bizi sardı. Milena da Caitlin'in yanından sarıldı.
"Siz ne duruyorsunuz üvey evlat gibi! Gelsenize!" Afrodit kaşlarını çatıp çemkirdiğimde Lance de kollarıyla beni ve Afrodit'i sardı. Ardından Rodos, Aaron ve Azarath katıldı.
Endre biraz daha çekingen duruyordu, üstelik gururundan ödün vermemek için konuşmamıştı bile. Kolumun birini sarıldığım arkadaşlarımdan kurtarıp Endre'yi çektim. Sonunda hepimiz birbirimize sarıldığımızda, kendimi yuvamda hissetmiştim. Gerçekten, olmam gereken yerdeydim.
"Tamam, yeter. Mahalle karıları gibi cıvımaya gerek yok." Lance aramızdan sıyrıldı, ardından hepimiz ayrıldık.
"O zaman gitme vakti." başımızı salladık ve göreve doğru yol aldık.
----------
Endre, sükunetle bütünleşmiş bedenini duvarın arkasına saklayarak bekledi. Kral'ın dolabının içinde gizli bir geçit vardı. Onu direk şehirden uzak bir bölgeye çıkarıyordu. Küçükken Kharan ve Loran ile birlikte burada oyun oynadıkları için azar işitirlerdi, burayı avucunun içi gibi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Fantasia"Kaçtık, kaçırıldık, yakalandık, öldürüldük, öldürdük, bıçaklandık, kör olduk, savaştık, güçlerimizi kullandık, devrim yaptık. Ama bütün bunlar içinde doğru yaptığım tek şey sana aşık olmaktı Endre Morai." ------------------------- Lucia ve arkadaşl...