Ayağının altındaki bükülmüş bira kutusununa attığı hafif tekmeyle kutunun uzağa savruluşunu izledi Erenay. Aklındaki tonlarca soruyu nasıl çözeceğini bilmiyor, sadece yüksek sesli çığlıklar atmak istiyordu. Tıpkı Arda gibi. Küfürler etmek, durun artık susun demek istiyordu. Kime söylediğini bilmediği bu sözler çocukluğundan beri vardı kafasının içinde. Belki de hayatına en çok yer eden şeylerdi. Hatta, onu büyüten şeylerdi. Ferdi olmasını sağlayan..
"Sikeyim böyle işi."
Birileri susmalı, birileri durmalıydı. Aksi taktirde kendi yaşamını bitirirken tereddüt etmeyecekti.
Annesinden aylar sonra gelen telefonla geriye attığı tüm duygular dışarı çıkarken Arda'yı yanında istiyordu Erenay.
"Yüzsüz amına koyayım! Kızının doğum gününe çağırıyor bir de."
Neden sevilmemişti? Neden annesi de babası da bir kere özür dilememişti ondan? Neden annesi onun yanağına bir öpücük kondurmazken başka bir çocuğu çok sevmişti? İkisi de onun çocuğuydu oysa. İkisini de o doğurmuştu. Babası yüzünden miydi bu ayrıcalık? Ama babası da kötü biri değildi ki. Erenay'a sevgisini çok göstermese de eşine göstermekten çekinmezdi. Çok severdi Erenay'ın annesini. Maddi durumu da iyiydi, annesinin isteklerinin hiçbirini reddetmezdi. Fakat annesi ne yapmıştı, aldatıp gitmişti. Başka bir adamla, başka bir şehirde kendine yeni hayat kurmuştu. Bir çocuğu da olmuştu, Ekin. Erenay'dan on iki yaş küçüktü kız kardeşi. Yarım saat önce öğrendiğine göre birkaç güne de 11. yaş günüymüş Ekin'in.
Babası ise annesinin gitmesi ile çökmüş, işinden olmuş, kendini alkole vermişti. Evi ve arabası haricinde her şeyi kötü alışkanlıklarına teslim etmişti. Feyzullah evi ve arabayı da satmaktan korktuğu için 18 yaşına basmasıyla oğlunun üstüne geçirmişti. Eğer kontrol kendi üzerinde olursa rahat duramayacağını biliyordu. Şu anda bile Erenay'ın barmenlik yaparak kazandığı paranın çoğunu yiyordu. Hiçbir zaman önceliği olmamıştı oğlu. Derya yanındayken en azından ikinci sırada yer alabiliyordu Erenay. Şimdi ise, sırada bile değildi.
Hiçbir şeyin, kimsenin önceliği olamamak çok yoruyordu Erenay'ı. Bir şeylerin yedeği olmak zorlaştırıyordu yaşamayı. Annenin bile sevmediği çocuk olmak, en ufak olayda kızılan olmak zordu. Gerçi yaşamak zordu. En çok da ölüyken yaşamak zordu. Nefes alırken ölmek, uçurumun kıyısındayken kurtarılmayı beklemek..
Kendisiyle aynı duyguları yaşayan aynadaki yansıması Arda'ya bu yüzden kıyamıyor, kapılıyordu. İçinde tarifsiz hisler uyandıran çocuğun önceliği olduğunun farkındaydı. Hatta korkutuyordu bu onu. İlk defa birinin önceliği olmak ve çocuğun kendinden çok onu düşünmesi vicdan azabı çektiriyordu Erenay'a.
Belli etmese bile Erenay'ın önceliği de Arda'ydı. Sadece bunu nasıl Arda'ya göstermesi gerektiğini bilmiyordu. Arda telefonunu bir saniye geç açsa telaşlanıyor, koşarak yanına gitmek ve saatlerce Arda'ya sarılarak uyumak istiyordu.
Arda'yı düşünürken artık alışkanlık edindiği yüzüne yayılan gülümsemeyle telefonunu cebinden çıkarıp rehberde bulduğu ismi ikinci kere düşünmeden aradı. Kulağına dolan lütfen mesaj bırakınız sesine söylenip aramayı sonlandırdı. Ardından birkaç mesaj atarak Arda'yı darlasa bile geri dönüş alamıyordu.
Aradan geçen dakikalarda sadece arama sayısı çoğalmıştı.
Erenay'ı kaplayan endişe, hızla yaşlandığı arabasına binip direksiyonun başına geçmesine neden olmuştu. Kontağı açmasıyla Arda'dan gelen arama onu rahatlatarak telaşlı duruşunu bozmasın sağlarken eli hızla telefonuna gitti.
Aklında tonlarca senaryo kuran Erenay, Arda'ya konuşma izni vermeden "Neden açmıyorsun sen?" diye sordu hafif azarlar bir tonda.
"Sana da merhaba Erenay."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
leaving tonight | arfer
Randomi swear to god the voices wouldn't shut up, oh and i, i figured it all to be love but this isn't lovely