Taehyung girdiği odada kalakalmıştı. Eli ayağı birbirine dolaşmış, ağzı bir karış açılmış, gözleri sanki yuvarlarından fırlayacak gibiydi. Jungkook ise öylece bakıyor fakat yaralarını görmesi onu hiç iyi hissettirmiyordu. Yaralarını, geçmişini, belki de geleceğini görmemeliydi. Yaralarından çok Taehyung'un gözlerinin yaralarının üzerinde dikkatlice gezmesi onun kalbinde bir sızı meydana getirdi. Bu yüzden sağ elini kaldırıp kazağıyla üst vücudunu örtmeye çalıştı. Gerçekten bu yaralar hayatının her yerinde vardı ve bu Jungkook açısından çok zor bir durumdu.
Taehyung Jungkook'un yaralarını gizlemesi üzerine onu kapatmak için çabaladığını anladı bu yüzden bir adım daha attı.
"Yaralarınızı kapatmayın Bay Jeon. Onlar sizi siz yapan şeylerdir."
Sağ göğsündeki yara Taehyung'u o arabadan kurtarırken olmuştu.
"Ve yaralarınız bile size çok yakışıyor."
Karnında sağ alt köşedeki yara kardeşini korumaya çalışırken olmuştu.
Birilerini korumak için kendisini feda etmişti. Bundan pişman değildi fakat Taehyung'un kendisinin ne iş yaptığından bir haber olsun istiyordu ama artık imkansızdı. Yaralarının fazla derin ve sayısının çok olması bile normal bir işte çalışmadığına dair bir kanıt niteliğindeydi. Zaten biraz bile düşünen biri bunu anlayabilirdi.
Jungkook boğazlı siyah kazağını giyerken hâlâ daha sessizliğini koruyordu. Taehyung'un dediğini çok iyi anlıyordu fakat Taehyung'un kendisini anlamasını istemiyordu. Bu olmamalıydı.
"Kusura bakma Taehyung. Bu görüntüyü görmek seni iyi hissettirmemiştir."
Taehyung'un yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Bunu kastetmemişti. Bay Jeon'un onu yanlış anlaması kalbine oturmuştu sanki. Ne diyeceğini bilmiyordu bu yüzden kafasını önüne eğdi ve parmaklarının derisiyle oynamaya, soymaya başladı.
"Beni yanlış anlamanız üzdü Bay Jeon. Sadece sizin değil benim de yaralarım var. Görünmeyen yerlerde fakat var tabii. Hatta isterseniz bir gün size hepsinin hikayesini anlatabilirim."
Jungkook üstünü giydi ve pantolonunun kemerini düzeltti. Kaslı kollarında olan uzun kumaşı geriye doğru çekti ve dövmeli kolları meydana çıktı. Bileklikleri, saati, baş parmağındaki yüzükle mükemmel gözüküyordu. Boynundan ise hiç çıkarmadığı bir kurşun vardı. Kurşunu deldirip kolye yaptırmıştı. Gümüş kurşun yapılı ve kaslı göğsünün ortasında duruyordu fakat sanki o kurşunun yeri ayrı gibiydi.
Taehyung Jungkook'un hayallerine dalmışken atılan çığlık ile yerinde zıpladı. Çığlık çok tiz ve kulak kahrediciydi. Sanırım bir kaç oda öteden, Namjoon ve Yoongi'nin odasından geliyordu fakat o adamlardan böyle ses çıkabileceğine ihtimal dahi vermiyordu.
"AAAAAAAAA!"
Taehyung hemen Jungkook'un olduğu odadan çıkıp sesin yönüne doğru hızlıca yürümeye başladı fakat sol kolunda büyük bir sıcaklık hissetmesi ile arkasına doğru döndü ve Jungkook'un endişeli yüzü ile karşı karşıyaydı.
"Önden ben giriyorum Taehyung. Arkamda kal."
Taehyung kafasını salladı. Odaya bir anda dalan Jungkook ve hemen onun arkasında ne olduğunu anlamaya çalışan bir adet Taehyung duruyordu.
Kapının hemen karşısında çıplak geniş omuzlu biri duruyordu. Sadece belden üstü çıplaktı fakat Jungkook hemen Taehyung'un gözlerini kapatmış ve derin bir nefes almıştı.
"Namjoon! Ne bu hâl!"
Namjoon hemen patronuna doğru dönmüş ve suçunu hafifletmek amacıyla biraz tebessüm etmişti. Namjoon'un hemen çaprazında Jimin duruyordu ve zaten korkudan titreyen bedeni Jungkook'un bağırış ile daha da irkilmişti. Göğsü hızlıca inip kalkıyor ve sürekli nefes almaktan dudakları kuruyordu bu yüzden sürekli dili dudaklarını yalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No time to die | Tk
FanfictionKüçükken uğradığı saldırı yüzünden hatıralarını kaybeden Taehyung bir gün çocukluk arkadaşı ve aşkı olduğunu bilmeden aynı kişiye yani Jungkook'a hisler beslemeye başlar. "Sigaran olmak, o güzel dudaklarına değmek varken ben sadece sana uzaktan bakm...