-22-

202 40 11
                                    

Bn gldm.🧍🏻‍♀️

Oy sınırı: 14

☆☆☆☆☆

"Dudaklarım hala o günkü kadar yumuşaklar öyle mi?"

☆☆☆☆☆

Ardından Jisung'un omzuna geçirdiği sert yumruğu görmezden gelerek, diğerinin iki katı yüksekliğinde bir kahkaha attı. Tabi kendisine yönlendirilen hakaretleri de taktığı söylenemezdi:
"Ne gerizekalısın ya?! Ben de ciddi ciddi bir şey söyleyecek diye dinliyorum."

"Ne? Bu gayet ciddi bir şey. Söyleyen benmişim gibi üzerime gelmeyi keser misin?"

"Yine başa sarıyoruz, gerçekten delireceğim. Sarhoştum! Daha net bir açıklama olamaz bence."

Minho'nun sırıtışı genişledi:
"Artık ne kadar etkilendiysen, sarhoşken bile aklından çıkmamış."

Jisung içinden bütün gücüyle sabır dilendiği sırada, kızıl saçlı aklına gelen fikirle konuyu değiştirme kararı aldı ve bir kez daha yüzüne yerleşen ciddiyeti eşliğinde ona döndü:
"Sen, beni en başından beri tanıyor muydun?"

Küçük olan da bunun üzerine biraz duraksadı. Fakat cevabı gecikmedi:
"Seni yıllar önce, sadece bir kez görmüştüm. Doğal olarak yüzünü hatırlamıyordum ve ilk karşılaştığımızda da hatırlamamıştım. Ama beni dövüş kulübüne götürdüğün gece, 5 yıl öncekiyle aynı sahne sanki birebir gözlerimin önüne geldi. Hatırladım, ama eğer bu olmasaydı hatırlar mıydım bilmiyorum. Peki sen? O gün beni tanımıştın?"

"Dalga mı geçiyorsun? Ünlü Han şirketinin varisini o dönemde tanımamak mümkün müydü? Dedim ya, bunca zamandır seni tanımadığıma şaşırıyorum."

"Ama... hiç şaşırmamış mıydın? Karşılaştılımız gün Han şirketinin devredilmesinden, yani Han ailesinin ölümünden bir yıl sonraydı. Hükümet dahil bütün dünya beni öldü olarak biliyordu, dahası hala da öyle biliyorlar. Senin evinde kalmaya başladığımda, benimle ilgili araştırmalar yaptığının farkındaydım ve bu yüzden hiçbir zaman endişe etmedim. Aradığını bulamayacaktın çünkü, kayıtlarda Han Jisung öleli 6 yıl oluyordu. Nasıl hem o zaman, hem de bugün kim olduğumu öğrendiğinde bu kadar sakin kalabilirsin?"

Minho onun mantıklı soruları karşısında bir müddet sessizliğini korudu. Evet, haklıydı. Normalde böyle bir durumla karşılaşan her kim olursa olsun şoka uğrardı. Fakat kızıl saçlının yüzünde, tuhaf kahkahasını hesaba katmazsak, mimik dahi oynamamıştı.

Ki asıl önemli nokta da buydu; Minho şaşırmamıştı, çünkü Jisung'un tahminlerinden fazlasını biliyordu:
"Sana daha önce de küçük yaşımdan beri şirketlerle ilgilendiğimi söylemiştim. Han ailesinin ölüm haberi ve şirketlerinin devredilmesi bir anda Kore'yi salladı. İnsanlar salak değil Jisung, sence kimse bu işte bir sorun olduğunu anlamadı mı? Ama toplum ses etmez, Park Si-woo gibi ani yükselişe geçen bir iş adamına karşı insanların şansı yoktu. Herkes göz yumdu ve zamanla unutuldu. Keşke bu işi daha fazla irdeleyip sana o zor günlerinde yardımcı olabilseydim. Ama bilirsin, bende o dönemlerde sessiz toplumun basit bir parçasıydım. Elimden bir şey gelmiyordu."

Küçük olan araya girip açıklama ihtiyacı hissetti:
"Bunun için seni suçlamıyorum, biliyorsun değil mi?"

"Hayır hayır, suçlamadığının farkındayım. Sadece düşüncelerimden haberdar olmanı istedim."

Jisung onun bu nazik ve güzel tavrı karşısında nefesini tuttu. Kalbinde kıpraşan bir takım minik hisler vardı ve biraz sakin olmaları gerekliydi.

Öte yandan emin olmuştu; Minho'nun kendisine uzaktan yakından acıma duyduğu yoktu, o sadece yardım etmek istiyordu.

Kendisini iyiden iyiye huzurlu hissettiren düşünceleri aklını daha da esir alırken onları def etmek amaçlı tuttuğu nefesini bıraktı.

 THE ~H~ MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin