Oy sınırı: 15
YBB!!!
Bolca oy ve yorum bekliom.🐑
☆☆☆☆☆
Ardından önemli bir şey hatırlamış bakışları, gözlerini kırpıştırarak sessizce onları izleyen bedenler arasında gezindi. Kızıl saçlı ile buluştuğundaysa son buldu:
"Şimdi, asıl konuya girsem iyi olur sanırım. Kuzen, dayımla konuşmuşsun?"☆☆☆☆☆
Hyunjin'in sesindeki merak açıkça belli olurken Minho aniden biriken göz devirme isteğine engel olamadı. Sinirli olduğu konuşmasının tonundan anlaşılıyordu:
"Kafadan sıkıntılı ihtiyar, dayanamamış yetiştirmiş hemen teyzeme. Bilirsin Hyunjin, annene saygım sonsuzdur. Ama rica ediyorum beni o adamla barıştırmaya çalışmasın. Bu bizim aramızda bir mesele."Uzun olan anladığını belirtircesine kafa salladı:
"Biliyorum Minho, haklısın. Annem bu konuya el atmaya kalktığında bunları ona söyledim zaten. Ve buraya onun adına konuşmak için gelmedim. Sadece kuzenin ve de çocukluk arkadaşın olarak, neden durup dururken o adamla konuştuğunu merak ettim. Üstelik geçen gün gazeteciler Jisung'u şirketten çıkarken yakaladığında, yanında babanın olduğu fotoğraflar vardı. Yani, doğal olarak kafam karıştı."Bunun üzerine kızıl saçlı bir müddet sessizliğini korudu. Hyunjin sorgulamakta haklıydı ve tıpkı söylediği gibi çocukluk arkadaşı, aynı zamanda da kuzeni olarak kesinlikle olanları öğrenmeye hakkı vardı.
Minho'ya kalsa olan biteni çekinmeden anlatırdı. Fakat konu sadece kendisini ilgilendirmediği için yapamıyordu.
Kafasındaki cümleleri toparlayıp açıklamak adına dudaklarını araladığında, aniden açılan kapı ile içeri giren bedenler sesini çıkarmasına engel oldu.
Masadakiler kafaları karışmış bir şekilde kapıyı kapatan dedektiflere bakıp kalırken, ikilinin şaşkın gözleri de onlar üzerinde dolanıyordu.
Anlamsız sessizliği bozan ilk kişi, Felix'e yönelik konuşan Changbin oldu:
"Doğru odada olduğumuza emin misin?"Diğeri kaşlarını çatarak bir kez daha kontrol etti duvardaki sayıyı:
"8 numaralı oda, doğru yerde olmalıyız."Olayları az çok yakalamaya başlayan Minho derin bir soluk aldı ve sinirle parmaklarını kızıl tutamların arasından geçirdi.
Konuşurken sözleri, içeridekilere değil de bir başkasına sitem eder gibiydi:
"Gerçekten şu salak herif bir gün elimde kalacak ya. Ben de hangi akla hizmet ona güvenip bir iş yapmaya çalışıyorsam zaten."Ardından gözlerini hala ayakta dikilen ikili ile buluşturdu:
"Babamın bize yardım etmesi için oğlunu yollayacağını söylediği, emekli asker arkadaşı ikinizden birinin babası mı?"Herkesin durumu algılaması için odaya ufak bir sessizlik hakim olurken, Changbin başını sallayarak masaya doğru adımladı:
"Anlaşıldı Felix, görünüşe bakılırsa yanlış yerde değiliz. Ve bay Lee, bay Ju-won'un oğlu olduğunuzu bilmiyordum."Koltuklar dolu olduğu için masanın tek boşta kalan yerine, sandalyelere, oturdukları sırada; genç adam kafasını salladı, sorun değil decesine:
"Normal, bilinmesinden pek de memnun olduğum bir gerçek değil doğrusu."Changbin:
"Peki, hızlıca konuya girmek istiyorum açıkçası. Bay Ju-won ile babam aracılığıyla küçüklükten beri görüşürdüm zaten. Anladığım kadarıyla aranız pek iyi değil ve sebebini bilmiyorum, benim gözümde her zaman iyi biriydi kendisi. Zaten babam onun oğluna yardım etmemi rica ettiğinde bunu bay Ju-won'un hatrı için kabul ettim, Felix de her zaman olduğu gibi yanımda bu işe el atmak istedi. Şimdi, yeterince açıkladıysam eğer... ne yapmamız gerekiyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ~H~ Minsung
ФанфикLee Minho Kore'nin en büyük şirketlerinden biri olan Lee Şirketi'nin patronuydu. İşleri mükkemel bir hızla ilerleyip başarısına başarı katıyordu. Tâki... "H" kod adı ile bilinen, bütün kore polis teşkilatının peşinde olduğu profesyonel hırsız, Lee Ş...