-27-

146 29 69
                                    

Oy sınırı: 15

WAĞH SONUNDA YB ATTIM!!!

Diğerlerine kıyasla uzun bir bölüm oldu bunca zamanın telafisi gibi görebilirsiniz:)

Neyse yapmam gereken açıklamaları sonda yapacağım okuyun hemenn.

☆☆☆☆☆

Kızıl saçlının takındığı ifadesiz yüz ise, karşısındakinin gülümsemesine oldukça tezat kaçıyordu:
"O biraz sana bağlı ihtiyar. Hoş bulmayı umuyorum."

☆☆☆☆☆

Bir müddetten beri, kimsenin tabaklarına dokunmadığı akşam yemeği masasına gerici bir sessizlik hakimdi. Uzunca dikdörtgen olan masanın bir kenarında Jisung, Minho ve Mi-rae; karşılarında ise bay Ju-won tek başına oturuyordu.

Hepsi mahkeme duvarı gibi suratlarla derin düşüncelere dalmış, konuya nasıl girmeleri gerektiğini hesaplarken; onları bu dertten kurtaran, umursamazlığını sesine yansıtmaktan çekinmeyen Minho'ydu:
"Buraya bizi boş boş bekletmek için mi çağırdın? Ne söyleyeceksen söyle de gidelim artık."

Bay Ju-won derin bir iç çekti , bu konuşma oldukça zor geçeceğe benziyordu:
"Görüşmeyeli nasılsınız çocuklar, iyi misiniz?"

Kızıl saçlının dudaklarından histerik bir gülüş firar etti ister istemez:
"Bunca yıl sonra gelmiş hal hatır soruyor ya. İnan bana, seni görünceye kadar çok daha iyiydik."

Adam aldığı cevaba zerre kadar şaşırmazken, bu sefer bakışlarını Mi-rae'den yana çevirdi. Bir ihtimal farklı yanıt duymayı ümit ediyordu:
"Sen söyle kızım, sadece abine sormadım."

Genç kız soğuk ifadesi eşliğinde çekinmeden karşısındaki adamı seyretti:
"Seni görünceye kadar çok daha iyiydik."

Böylelikle abisinin yüzüne keyifli bir gülümseme yer edinirken, babasının takınmayı amaçladığı sıcak ifade giderek ortadan kayboluyordu. Hepsine yönelik konuştu:
"Aramızı düzeltmemiz karşılığında bazı şeyleri anlatacağımı belirtmiştim sanırım."

Minho kaşlarını çattı:
"Barışabileceğimize ihtimal vermen bile oldukça gülünç. Bu akşam yemeğini sadece Jisung'un hatırı için kabul ettim ve Mi-rae de ben rica ettiğim için geldi. Yani elinde olanla yetinmeyi bilip işleri daha da zorlaştırmasan iyi olur."

Karşılarındaki adam elbette öylece amacına ulaşamayacağının farkındaydı. Ve sonuna kadar dikine gitmek de istiyordu. Fakat oğlunun haklı olduğunu da biliyordu. Israrla diretmesi, durumu daha da çıkmaza sokmaktan başka hiçbir halta yaramazdı.

Peki bunlar olurken Jisung ne yapıyordu?

Bir aile dramının ortasında kalmış üvey evlat gibi hissettiği için, gıkını çıkarmadan olacakları seyrediyordu.

Bay Ju-won'sa onu çok bekletmeye kalmadan tekrar söze girdi:
"Sen henüz 2-3 yaşlarındaydın-"

Kızıl saçlı babasının her lafına ister istemez sinir olduğu için bıkmış bir tonda araya girdi:
"Bizi buraya hayat hikayeni anlatmak için falan mı çağırdın?"

Bunun üzerine yaşlı adam, aniden beliren göz devirme isteğine zorlukla sahip çıktı:
"Evet, hayat hikayemi anlatmak için çağırdım. Beğenmiyorsan dinleme, ama konu bu masadaki herkesi ilgilendiriyor."

Önündeki üçlü, durumun ciddiyetini az çok kavrayıp dikkat kesilirken, bazı olayların gidişatını önemli seviyede değiştirecek olan sözlerine devam etti:
"Dediğim gibi, Minho henüz 2-3 yaşlarındaydı. O dönemler Seul Merkezi Askeri Üssü'nde binbaşıydım. Hepimizin burada olmasından sorumlu olan, şimdiki Han şirketinin başı Park Si-woo ise benim bir kademe astımdı."

 THE ~H~ MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin