0.3

1.6K 64 0
                                    


Medya; Maroon 5 - Animals

İyi okumalar.



   Acı
   Soğuk
   Toprak kokusu
   Yavaşça gözlerimi açtığımda çimenlerin üzerindeydim. Her yerim ağrıyordu. Ama en dikkat çekeni boynumdakiydi. Yavaşça boynuma dokundum. Hafifçe sızlayan bir şişlik vardı.
Aman tanrım! Şimdi hatırladım. Bir kurt. Dev bir kurt beni kovalamıştı. Daha sonra üstüme atladığını ve... Beni ısırdı! Öleceğimi düşünmüştüm ama yaşıyorum. Sanırım.
   Tek bir ısırık mı? Beni yiyeceğini düşünüyordum. Dahası, son hatırladığım beni sürüklediğiydi.
Kafamı yavaşça kaldırıp etrafıma baktığımda güneşin yeni yeni aydınlattığı Northwille Parkı'ndaydım. Beni buraya o kurt mu getirmişti? Neden? Kafamda milyonlarca belirsiz soru vardı. Ama şimdi en önce yapmam gereken eve gitmekti. Kimseye görünmeden.
   Telefonumdan saate baktım.
   04.36
   Siktir! Yaklaşık dört saattir burada yatıyor muydum? Sam çok endişelenmiş olmalı diye düşündüğüm sırada Sam'den gelen 18 cevapsız aramayı gördüm. Delirmiş olmalıydı. Ona kızıp gitmiştim ama ona bunu yaşatmaya hakkım yoktu.
   Kalkıp zar zor yürümeye başladığımda Madison'dan da gelen 5 cevapsız aramayı fark ettim. Samantha onu da aramış olmalıydı. Tüm bu şeyleri nasıl toparlayacaktım? Bulunduğum bilinmezliğin içinde neredeyse ağlayacaktım. Ama sonra derin bir nefes alıp kafamı toparladım. Eve gitmeliydim. Ve şu... ısırığın icabına bakmalıydım. Hastaneye gitmek aklıma gelse de bu Sam dahil herkesin telaşlanmasına yol açardı.
   Eve giderken hala bir kurt saldırısına uğramanın şokunda olsam da bunu Sam'e anlatamazdım. Hastalığı ona yetiyordu ben de onu endişelendirip uğraştırmak istemiyordum. Bana belli etmek istemese de yorgun ve bitkindi. Öte yandan koca bir kurdun ısırığının tıbbi açıdan ne anlama geldiğini bilmeliydim. Bir virüs ya da benzeri bir şey kapabilirdim. Hastaneye gitmeyi düşünsem de Sam'in er ya da geç öğrenmesi olası bir durumdu. Onu endişelendirmek istemiyordum. Dün dediklerim yeterince kırıcıydı. Ve hiçbirini hak etmiyordu.
   Yolda telefondan baktığım birkaç sitede yaranın dezenfekte edilmesi gerektiği ve en yakın sağlık kuruluşuna gidilmesi gerektiği yazıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde yara boynumda olmasına rağmen herhangi bir damara denk gelmemiş olmalıydı çünkü öyle olsaydı parkta yattığım sürede kan kaybından ölmüş olurdum.
   Eve geldiğimde Sam'in koltukta uyuya kaldığını gördüğümde derin bir nefes verdim. Yavaşça yukarı çıktığımda ilk işim banyoya gitmekti.
   Aman. Tanrım. Aynada boynuma bakarken gözlerim büyüdü. Koca diş izleri. Boynumda şişmiş ve düş izleriyle kaplı bir yara vardı. Ve garip bir şekilde... kan yoktu. Bu şeyden nasıl kurtulacaktım? İlk yardım dolabından bulduğum malzemelerle yarayı kabaca dezenfekte edip sardım.
   Eh. Fena olmadı. Yine de o kadar yorgundum ki yatağım adeta beni çağırıyordu. Yatmadan önlemimi alıp boyunlu kazaklarımdan birini giyindim. Eğer Sam gelecek olursa yarayı fark etmeyecekti.


                                                                      -



"Yüce tanrım June! Şükürler olsun buradasın. İyisin değil mi?"
   Yavaşça gözlerimi araladığımda Samantha ile göz göze geldik. Evet. Şimdi dün yolda planladığım senaryoyu oynama vaktiydi.
"Neredeydin? Tüm gece seni aradım ama ulaşamadım. Ve sabah ayakkabılarını görünce de-"
"Samantha."
   Sözünü kesip hasta görünmeye çalışarak araya girdim.
"Dün için üzgünüm. Hem kavga için, hem de seni endişelendirdiğim için. Dün gece sorumsuzca davrandım. Tek başıma sarhoş olduktan sonra parkta sızmışım. Uyanınca da buraya geldim. Ayrıca parkta sızdığımda üşütmüş olmalıyım çünkü boğazım deli gibi ağrıyor."
   Ve bir öksürük.
   Tanrım lütfen inansın, lütfen inansın.
"Ya sana bir şey olsaydı? Gecenin bir yarısı arkadaşının kapısını çalıp seni sorduğumda insanlar bana deliymişim gibi baktı."
   Şükürler olsun. Şimdi geriye tek kalan şu izi halletmekti.
"Biliyorum, biliyorum. Söz veriyorum bir daha olmayacak."
   Sam daha fazla üstelemeden bana çorba yapmaya gitti. Fırsattan istifade aynaya gidip yaraya baktım. Şişliği gitmişti. Ama diş izleri hala oradaydı ve geçmeye niyetleri yok gibiydi.


                                                                          -  




   Günün geri kalanında odamda Skins izleyerek geçirdim. Okula gitmemiştim. Sam de Sams'e gitmek yerine benimle ilgilenmek istediğini söylese de -saat başı arayıp rapor vereceğim konusunda söz erdikten sonra- onu Sam's konusunda ikna ettim.
   Saatlerdir yatağımda yuvarlanarak evdeki tüm atıştırmalıkları bitirmiştim. Gün bitiyordu ve ben sadece yatağımda yatıyordum. Yani zil çalana kadar. Üstümdeki kazağı çoktan çıkardığımdan boynuma bir atkı dolayıp kapıyı açtım. Karşımda Madison'ı görünce şaşırsam da dün hakkında olduğunu anladım. İçeri geçip odama çıktıktan sonra yatağıma oturduk. Sam'e anlattıklarımı ona da özet geçtim.
"Şimdi nasılsın?"
"Daha iyi."
"Hey, bir sorunun olduğunda veya yalnız hissettiğinde her zaman yanındayım. Beni arayabilir, mesaj atabilir ya da evime gelebilirsin."
"Aklımda olur, teşekkürler."
   İkimiz de bir süre sohbet ettikten sonra Madison gitti. Giderken dün olanları birine anlatmamasını söyledim. Onunla tanışalı pek fazla olmasa da ona güveniyordum. Sanırım burada kendimi en yakın hissettiğim kişi oydu.
   Madison gittikten sonra yatmaktan sıkıldım. Ve hala tam anlamıyla yerleşmemiş eşyalarımı yerleştirmeye ve odamı kendime göre uyarlamaya başladım. Bir süre sonra yeniden kapı çaldı. Atkıyı yeniden boynuma doladım.
   Büyükannemin olduğunu düşünsem de kapıdaki kişi burada ne yaptığını anlayamadığım Eric'ti.



   Kısacık bir bölüm oldu. Ama zaten bölümleri ard arda attığımdan sorun olacağını sanmıyorum. inşallah sıkıcı ilerlemiyordur.

   Medyadaki şarkı bu kitap gibi fantastik serilere uygun gibi geliyor bana. O yüzden medyada sık sık görürsünüz tahminimce.

Dolunay'ın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin