8. Bölüm

24 1 16
                                    

Keyifli okumalar

Saçımı kuruttuğum havluyu kenara bırakıp yatağın üstünde ki kıyafetlere baktım. Yaptığım araştırmalara göre Ann Lively renkli ve abartılı şeyler giymeyi seviyordu ama bu tür davetler de biraz daha resmileşiyordu yine de tüm kıyafetleri renkliydi.

Önümde bir mavi bir de kırmızı iki elbise vardı. Mavi uzun düz bir elbise idi, boyundan bağlanıyordu ve kolsuzdu. Kırmızı ise tek kollu ve uzun bir yırtmaca sahipti.

Kırmızı renk olarak da daha iddialı olduğu için daha uygun olurdu bu yüzden mavi olanı kenara bıraktım.

Kenarda ki tabletten Ann Lively'nin fotoğrafını açıp makyaj masasına geçtim. Şimdiye kadar ki görevlerde pek ihtiyacım olmasa da her ihtimale karşı bir şeyler öğrenmiştim.

Tam olarak aynısı olmamasına dikkat ederek en azından herhangi bir olayda isim benzerliği diyebilmek adına sadece benzetme kararı aldım. Böylece hem benim Anne olduğuma inanacaklardı hem de bir prüz çıkarsa tamamen aynısı olmamış olacaktım.

Ann'in yüz hatları benimkine göre daha yumuşaktı ve yüzü daha oval duruyordu. Sadece yüzümün oval durmasımı sağlamam ve biraz renklendirmem yeterdi. Gözleri kahverengi idi ve bu da onu diğerlerinden ayırıyordu çünkü doğduğu yerde çoğu kişinin gözleri renkliydi. Saçları siyahtı ve kıvırcıktı boyuna bakılırsa düzleştirince neredeyse benim saçımla aynı boyda olacaktı bu yüzden saçıma pek dokunmam gerekmedi.

İşim bittiğinde elbiseyi de giyip ayaklabılara baktım. Ann'in boyu benden kısaydı ama topuklu giydiğim için dikkat çekmezdi.

Giyeceğim ayakkabı buna özel ayarlanmıştı boyuma pek etki etmese de dışarıdan bakılınca topuğu büyük gözüküyordu bu da boyumun uzun olduğunu gizlerdi.

Kapı çalınınca ayakkabımı hızla giyip kapıyı açtım.

"Hazır mısın?" İngilizce konuşması ile bende aynı şekilde karşılık verdim.

"Sadece saçım kaldı geç otur." Ne olur ne olmaz diye otelde bile İngilizce konuşmaya karar vermiştik. Kapının önünde hatta odada dahi biri bizi duyabilirdi. O yüzden dışarıda İngilizce kendi aramızda Rusça konuşuyorduk.

Saçımı kurutma makinesi ile kurutup düzleştirici ile üstünden geçtim. Fazla uğraşmak istemiyordum.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Ne konuda?"

"Askerler bir sorun çılarmazlar değil mi?"

"Operasyon onların operasyonu yani öyle bir lüksleri yok. Ama herhangi bir hatadan bizi sorumlu tutabilirler."

"Dikkatli mi olalım diyorsun?"

"Hayır. Zaten yeterince dikkat liyiz artık dikkatli olması gereken onlar ben sadece bir hata olursa ve üstümüze kalırsa bunun iyi sonuçları olmaz diyorum. Yapmadığım bir hata yüzünden vatan haini sayılmak dayanabileceğim bir şey değil."

Arkamı dönerek ona baktım. Beni bir süre sürdükten sonra güldü. "Çocukluğumu yanında geçirmiş olmasam başkası zann edeceğim. Tabi gözlerin de ele veriyor olabilir."

"Merak etme lens aldım." Diyerek masanın üstünde ki kutuyu açıp kahverengi lensleri taktım.

"Tamam, artık bin yıl da yanında olsam yine tanımam." Abartmasına boş bakışlar ile karşılık verip aynaya döndüm.

"Ne kadar kaldı."

"1 saat sonra başlıyor. Haber verdiklerinde ineceğiz." Yaklaşık beş dakika sonra Mert'in eli kulağına gitti ve kulaklığı buldu.

Sönmeyen AlevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin