8

855 68 46
                                    

Bölümü erken atayım dedim, iyi etmiş miyim?

Bir de oy ve yorum yaparsanız sevinirim.
------------

Akşam çökeli saatler olmuştu.

Kapının dışında, koridordan sürekli ayak sesleri gelirken bir an önce dinmesi için içimden dua ediyordum. Geceye yaklaşmasına rağmen hemşireler ve hastaların ayak sesleri duyluyordu.

Gözlerimi bir saniye olsun kırpmazken, bir an önce Bora'nın uyumasını ve kimsenin beni fark etmeyecek şekilde etrafın sessizleşmesini bekliyordum.

Böylece amacıma ulaşmak için önümde hiçbir engel kalmayacaktı.

Bakalım ben sahiden de deliriyor muydum yoksa bütün bunlar Kerem'in bana bir oyunu muydu?

"Kaan?" bana seslenen Bora ile gözlerimi pencereden çektim. Bacaklarımı yatağa uzatıp arkama yaslandığımda yanıma oturdu. Gözleri artık endişeli bakmıyordu. Onunla olan konuşmamızdan sonra her şeyi kabullendiğimi sanmıştı oysa ben bu gece kendi gözlerimle gördüklerimden sonra karar verecektim buna.

"Uykun gelmiyor mu?" diye sorduğunda numara yaparak omuzlarımı düşürdüm. Onun uyuyabilmesi için ilk önce benim uyumam lazımdı. O yüzden de yorgun bir ifadeyle yatağa uzandım.

"Geliyor. Sende gel yat." diye mırıldandım uykulu çıkarmaya çalıştığım sesimle. Yana kayarak ona yer açtığımda sargılı olmayan yanıma uzanıp beni kendine çekti. Anında başımı omzuna yasladığımda kalp atışlarını dinledim usulca.

Ona yalan söylemek, kandırmak istemiyordum ama bana inanmaması işi bozuyordu. İnanmaya çalışsa bu sefer de daha farklı bir şeyle karşı karşıya geldiğimiz için vazgeçiyordu. Onu suçlamıyordum bunun için çünkü kendine göre haklıydı o da.

Bora'nın bir eli göğsüne yasladığım elime gidip sargıya dokunmamaya dikkat ederek okşadığında gözlerimi kapattım. Diğer eli de omzumu okşuyordu. Dokunuşlarını her ne kadar özlesem de tükenmiş gibi hissediyordum. Sanki yüzyıllarca yaşamış da artık yaşamaktan bıkmış gibi.

Kerem beni yaşamaktan bıktırmıştı. Sevdiğim adama bile dokunamıyordum korkudan.

"Kendine nasıl kıyabildin?" diye fısıldadı Bora, hâlâ bileğimin üstünü okşuyordu. Gözlerimi açtım. Çünkü bundan başka çarem kalmamış gibi hissediyordum ama artık vardı bir çare. En azından ben başka bir çare bulana kadar ona bel bağlamıştım.

"Mecbur kaldım." diye mırıldandım uyuşukça. Uykumun gelmemesi için büyük bir mücadele veriyordum içimde. Bora beni biraz daha sarıp okşamaya devam ederse sanırım ondan önce uyuya kalacaktım.

Başını küçük bir açıyla çevirdiğinde bana baktığını biliyordum ama bakışlarına karşılık vermeyerek göğsüne bakmaya devam ettim.

"Ölmeye mi mecbur kaldın Kaan? Bu nasıl bir mecburiyet!" sinirlenmişti. Kendime zarar vermem onu sinirlendirmişti. Omuz silktim umursamaz bir tavırla.
"Anlayamazsın." diye mırıldandım. "Benim neler yaşadığımı, neler hissettiğimi anlayamazsın. Hiç kimse beni anlayamaz. O doktor da beni anlayamaz. İlaçlar da beni anlayamaz."

Derin bir nefes aldım.

"Beni anlamıyorsunuz. Beni anlamadığınız için de yargılamaya hakkınız yok." diye kestirip attım.

Sesini çıkarmadı bir süre. Ama omuzlarımı okşayan elleri sıkılaşmıştı. Böyle konuşmam, ondan ve hayatımdan vazgeçmem canını sıkıyordu ama elimde değildi. Sanki koca bir kara delik vardı ve sadece ben görüyordum. Herkese söylememe, göstermeme rağmen kimse görmüyordu ve sadece ben gördüğüm için onların gözünde deli ilan edilmiştim. Sanki o kara delik sadece beni yutmak için vardı.

TÜNEL 2-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin