bölüm-2

100 12 7
                                    


***
Şu koca dünyaya insanlığını
Sigdiramadilar.

Ölüm. Ölüm neydi? Ölüm sevenleri ayırmak mıydı? Yoksa sevdiği insanları ilelebet kaybetmek miydi? Sahi neydi ölüm

Elinde bir Yorgan. Yorganın içinde cansız bir beden. Küçük suçsuz günahsız bir beden... Gözleri kan çanağına dönmüş ölü bir ruh gibiydi. Nereye gideceğini bilemeyen ama sadece yürüyen bir bedenden ibaretti Farah.

Kan... Kan acının rengi idi. Göz yaşının seli. Duyguların katili.

Bu iki şeyden meydana gelirdi insan acı ve kan... Nice insanların kanı nice insanların göz yaşları...

Abdül Aziz cesedi elinde idi. Ne kadar süre yürüdü ne kadar süre ağladı bilemezdi. Kardeşi derin bir uykudaydi. Hiç uyanmaycak bir uykuda.

Hava kararmış etraf zifri karanlıkti. Yağmur kâh yağıyor, kâh cisliyordu. Hem soguk hemde karanlık.

Göz gözü göremeyecek kadar karanlık. Ne kadar süre yürüdü bilinmezdi. Ufukta bir köy dahi görünmüyordu. Hem yorulmuş hemde uykusuzdu.

Hava açık olsaydı ayın sayesinde bir az olsun göz gözü görürdü ama değildi. Yanında kimse yoktu. Teke tekti. Kucağında minik bir beden. Ölü beden!

Biraz daha gitti Farah. Biraz daha yürüdü. Kollarını yorulmuştu artık ama bırakmamıştı. Tek gayesi ise bir mezarlıkti. Bu kör karanlıkta bir mezar bulmak istiyrdu.

Yolunu kaybeden köpek gibi mezarlık bulmak istiyrdu.

Pes etmedi yürüdü. Mecburdu. İki gün koca bir iki gündür yollarda idi. Annesi ve babası son nefesini olay yerinde vermişti. Geriye ise minik bir beden kalmıştı. Annesinin hazırlamış olduğu çuvaldan çıkarmıştı. Kalındı. Kardeşini alıp yorgana sarmış kucağına alıp gerekli ne varsa yanına almıştı.

Ve böylelikle yola koyulmuştu. Hem kendi hemde kardeşinin kimliğini alıp çıkmıştı yola.

Hâlâ yollardaydi. Niye kimse yoktu? Bu yollar niye bitmiyordu?

Devam etti. O sırada ise gözleri isildadi. Ufukta bir ışık vardı. Heyecan ile yürümeye devam etti. Çok yol kat etmişti. Ama nihayet' bitmişti.

Bir kaç saat sonra küçük bir köy görmüştü. Köyün ilerisinde ise köyden de küçük bir mezar. Etrafını kolacan etti. Buraya gomecekti kardeşini. Bu bedeni daha fazla hirpalayamazdi.

Mezara doğru yürüdü. Demir maviye boyanmış kapıyı yavaşça açtı. Arkasını döndü etrafına baktı. Kimse yoktu. İçeriye girip kapıyı usulca kapattı.

Yürümeye başladı. Kimi mezar eski kimi mezar ise daha eski idi. Kimleri ise yeni yapılmıştı.

Gözleri ile iyice taradı. İlerideki duvar kenarını gördü. Küçük boş olan yere doğru gitti. Önce kucağında ki bedeni yere indirdi sonra da ayağa kalkıp toprağı kazmak için bir şeyler aradı.

Kısa süre sonra bir odun ile gelip yeri eşti. Bir yandan kazıyor bir yandan ise eli ile eşeliyrdu. İyice açtı. Elinde batan diken çakıl taşlarını umursamadan toprağı iyice aştı. Bir yandanda kafasını kaldırıp etrafına bakiniyrdu. Daha henüz güneş dogmamasti. Lakin yavaş yavaş karanlık hava yerini güneşe çevirecekti. Acele etmesi gerekti.

Nihayet istediği çukura ulaşınca yorganı alıp kucağına aldı. Yorganı kaldırıp kardeşinin yüzüne baktı. Gözleri kapalı dudakları mosmor olmuştu. Usulca dudağını kardeşinin yarasının yanını öptü. Derince kokladı. Huzur... Huzur kokuyordu.

Savaşın İzi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin