derinden çektim içime nefesi, bir daha nefes alamayacakmışçasına. belki dedim kokun karışmıştır az da olsa. bendeki bu sevgi bu kadardı sevgilim, terazi ile ölçülemeyecek, tartı ile tartılamayacak kadar. Bir bakışın yaratır deprem, sebep olur zelzeleye. anlayamazdın, akıl sır ermezdi kalbimin sesine, duyanlar sanırdı anonim bir melodi.
sessiz sessiz yayıldı kalbime, oradan beynime içten içe yakıp kavuran bu ateş acı verirken aynı anda tatlı bir his yayardı bedenime. neydi bunun şifası?. var mı dermanı
aşk ve sevgi güzel derler. ama demezler ki kökeni tarifi olmayan bir acıya dayanır. bu fani beden bunları kaldırabilir mi?
zehirli bir sarmaşık gibi kanına usul usul yayılıyordu bedenimin. varlığının altında ezilen bu ruhum, hayatın keskin cam parçalarına dayanabilir miydi? Sensizliğin olduğu bu çukur yaşanmışlıklar kadar çaresizliklerle de doluydu. biz göremezdik, duyamazdık. ama yaralı bir ruh ve harabeyi anımsatan bu beden her şeyin üstesinden gelebilir miydi?
savaşın anlatımıyla
riva bana hep, sen hastalıklı seviyorsun derdi. kabul ediyordum öfke sorunlarım vardı ama ben çok aşıktım ona vazgeçemezdim, gösterin bana herhangi birini kim vazgeçebilir nefes almaktan. riva benim için nefes almak demekti.
iki sene önce bir gece kulübünde karşılaşmıştık, yanında bir çocuk vardı, işte o zaman çıldırmıştım. o sırada riva istek şarkı açtırmıştı..
Dudak bükerim sensizliğime
Dökerim içtiğim kadehler kadar
Yalnızlığımın gözyaşlarını
Anımsarım her an yalvarışını
Gözümden gitmiyor güzel gözlerin
Uzaktayken bilsen nasıl özlerim
gözlerimin içine bakarak devam etti şarkının sözlerine, sanki bunları bana açıklamak istercesine
Bir daha mı tövbe aşık olamam
Bir daha mı tövbe hayal kuramam
Bir daha mı tövbe aşık olamam
Bir daha mı tövbe hayal kuramam
ölmeyen aşk bu mu çok acı çektim
Ben seni bulduğum gün kaybettim
Solmayan gül bu mu aradım durdum
Ben seni koklamadan soldurdum
'bana zarar veriyorsun' diyordu bana. ama bilmediği bir şey vardı, tek damla göz yaşı için bir can alırdım.
hatta sahilde bembeyaz elbisesiyle, rüzgar saçlarını uçuştururken koşması yok mu bir de o gülüşü.
gelen düşünceler nefesimi daraltmıştı açtığım gözlerimle kravatımı genişletmeye çalıştım
içimdeki varlığını belli eden ruh, Kan'a doymuştu adeta. ne kadar işkence, acı çığlık istesem de. ben rivamın, kış günlerinde yaşayamayan çiçeğimin yanında çocuktum. onun yanında duymazdım sadece sesleri.
depodan çıktığımda ellerim ve kıyafetlerim kan içindeydi, arabaya doğru ilerledikçe rivaya yaklaşıyormuş ta bütün kirliliklerden arınıyormuş gibiydim. içime dolan çocuksu sevinç, az önce vahşet çıkaran kişiye nazaran tam tersiydi.
mertle arabaya bindiğimizde kafamı koltuğa yasladım, yumdum gözlerimi. direkt o içinde boğulmak istediğimi mavilikler geldi gözümün önüne iki saatlik bir ayrılıkta bile kadar hasret kalırken üç senelik bir süreçte nasıl onsuz kalmıştım. uyan artık Riva'm

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esaretin Gölgesi (+18)
Roman pour Adolescentsçözemezdim geçmişi, açıklayamazdım geleceği. bu bir esaretti. gölgesi düşmüştü üzerime keserdi nefesimi ben Riva Karanlı'ydım. savaş Karadağ beni esaretinin gölgesinde bırakan adam herkes korkardı ondan, korkudan titrer bedenler. ateş ve barut yan...