ilk önce sordum kendime 'acaba bunları aşabilecek, dayanabilecek miyim?' ama sonra anlaşılıyor ki içine düştüğümüz bu çukurda bize uzanan ele ihtiyacımız yok, sadece aradan sızan bir gün ışığı görsek onu bile umut ederek içimizde filizlenen fidanı büyütebiliriz. benim düştüğüm bu çukurda uzanan el'e değil ama bana vuran küçük bir gün ışığına umut tutundum ben. bu kitap benim umutlarımın ve hayallerimin başlangıcı oldu. içimdeki hisleri okuyup direk yeni bölüme başlamayan sevgili okurum. yalnızlığıma ve düşüncelerime ortak olduğun için teşekkür ederim.
zaman her şeyin ilacıdır derler. birde bu düşünceyi Oğuz Atay gibi düşünmekte var
Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi? -Oğuz Atay
--------------------------------
"abi" dedi savaş ve Ferit aynı anda.
"e bir hoş geldin yok mu? bu nasıl karşılama faslı" dedi ayaz. ben hala şaşkınlıkla ortadaki duruma bakıyordum. bildiğim kadarıyla ayaz Karadağ yurt dışındaki holdingle ilgileniyordu.
"oğlum" diye bir ses yükseldi arkadan. İştar hanım hızlı adımlarla Ayaz'a doğru ilerlediğinde ona sıkı sıkı sarıldı. bedenimi sarmalayan boşluk kendini hissettirircesine zihnime işledi. dolu dolu olan gözlerimle savaşa baktığımda, ne hissettiğimi anlamış olacak ki yanıma gelip sıkı sıkı sarıldı bedenime. kafamı kaldırıp ona baktığımda kulağıma yaklaşıp fısıldadı "ben her zaman yanındayım" dedi. ve bakışmamızı nokta gibi bölen ses Ferit ten başkasına ait değildi.
"Allah şimdi benim iki abimde burada" dedi ve etrafa bakındı. biz ona çözemeyen bakışlar atarken "ee benim çikolatalı kekim nerede niye gelmedi o"
"bizimle, çikolatalı kekinin ne alakası var Ferit" dedi savaş salağa bakar gibi ferit'e bakarken.
"abi biz üçüncü dünya savaşı çıkmadığı sürece neden hep birlikte toplanalım" dedi bize cevap istiyormuş gibi bilmiş bilmiş bakarken. kapıya yürümeye başladığında ayakta zor durduğu barizdi
"nereye ferit" dedi savaş bıkkınlıkla
"ööf sen bi dur be, çikolatalı kekime gideceğim " dedi kelimeleri uzatarak ve ardından bana döndü
"yengelerin güzeli, bir tanesi, Harry Winston'daki en değerli mücevherim" dresuar'a yaslanıp Ferit'in övgülerine tebessüm ettim.
"söyle bakalım ferit ne istiyorsun" dedim gülerek.
"yengelerin gülü, diyorum ki sen yarın kahvaltıya Zeynep'i mi çağırsan?"
"ay ferit, bu muydu zeynep yarın gelecek zaten, çağırmıştım onu" dediğimde ferit bana koşarak kolları arasına aldı ve döndürmeye başladı
"ay ferit dur başım döndü" dediğimde savaş "höst ulan, bırak karımı gevşek herif"
beni feritin kollarından aldığında, ayaz tebessüm ederek bana bakıyordu.
"evet, yenge hanım bir tanışmaya fırsatımız olmadı. ama şimdilik o faslı yarınki kahvaltıya bırakıyorum malum saat geç oldu, gerçi eve geldiğimde böyle bir karşılama beklemiyordum ama" dedi gülerek.
herkes odalara dağıldığında, bizde odamıza çıkıyorduk savaşla. odadaki loş ışık insanın yorgunluktaki ruhunu okşayacak şekilde bir etki bırakıyordu. savaş terasa geçip dudaklarının arasına yerleştirdiği sigarasının ucunu ateşledi. paketine uzanıp bende dudaklarımın arasına bir sigara yerleştirdiğimde bakışları bana döndü, eli dudağımdaki sigaraya ulaşacağı sırada başımı çevirdim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esaretin Gölgesi (+18)
Novela Juvenilçözemezdim geçmişi, açıklayamazdım geleceği. bu bir esaretti. gölgesi düşmüştü üzerime keserdi nefesimi ben Riva Karanlı'ydım. savaş Karadağ beni esaretinin gölgesinde bırakan adam herkes korkardı ondan, korkudan titrer bedenler. ateş ve barut yan...