Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 🫶🏻İyi okurmalarr 💋
***
"Yeşil Kelebek"Çağlar arabayı öyle hızlı manevralarla uzaklaştırmıştı ki nerede olduğumuzu algılayamıyordum. "Sakin bir yerde sağa çeker misin?" dedim fısıltıyla, çenem kilitlenmek üzereydi ve ellerim titriyordu. Bakışlarının bende olduğunu algılayabiliyordum. "Ne oluyor?" Sesi endişeliydi ve kulağıma yakın bir yerden geliyordu.
Son gücümle "Yaklaşma." diye fısıldayabildim yalnızca. Arabayı otobanda kenara çektiğinde çantamdan bir tane küp şekeri çıkarıp ağzıma attım.
"Yanında şeker yoktur herhalde." dedim. Kıpırdandığında bedenini önüme eğip torpidoyu açtı, küçük küçük birkaç şeker duruyordu. Avucunu önüme uzattı bedenini geri çekerken.
Üzerimdeki paltoyu çıkarttığımda kollarımın arasından çekip almıştı. Elimi gömleğin açıkta kalan yerinden kolumun üst kısmına soktum, insülin aletini çıkarmalıydım şekerim yerine gelene kadar.
Yapışkanın olduğu iğneyi çektiğim gibi çıkardım kolumu gömleğimden. Hemen aynı saniyede başımı arkaya atıp gözlerimi kapattım.
"Diyabetinin olduğunu söylemeliydin." dedi sitemle. Titremem durmuş, halsizliğim biraz da olsa geçmişti. Parmaklarım arasındaki etrafı yapışkanlı iğne aparatını çekip aldığında gözlerimi açtım. "Bana o kadar yaklaşmamanı söylemiş olmalı babam."
Beni dinlemeyerek elindeki iğneye bakıp tekrar bana uzattı. "Bakanı değil senin cümlelerini kâle alıyorumdur belki?" Yüzündeki o çapkın ifadesi olmasaydı neredeyse ciddiye alıp inanacaktım ona.
Kaşları çatık olan ben, devamlı keyifli olanınsa o olması haksızlıktı.
Yalnızdım, hayatım boyunca beraberce gülebileceğim insan sayısı o kadar azdı ki şimdi karşıma geçmiş sürekli gülümsüyor oluşu beni de buna sürüklüyordu. Mutluluk gerçekten bulaşıcıydı demek.
Nefes alışlarım stabilleşip titremelerim durduğunda kan şekerimin yerine gelmeye başladığını anlamıştım. Vücuduma basan ter yavaş yavaş yerini soğuk havaya bırakıyordu.
Önüme dönüp "Gidebiliriz." dediğim gibi "Kemerini tak!" diye uyardı alel acele. Gözleri dikiz aynasındaydı. Hemen arkamızdan güçlü bir motor sesi yankılanırken Çağlar öyle hızlı bir kalkış yapmıştı ki bir an gerçekten yarış pistindeki ralli pilotu olduğunu hatırlatmıştı.
Kemeri aceleyle takıp korkuyla yolu izledim. Korkum arabanın hızından değildi, arkamızdakilerin bizimle ne alıp veremediğini anlayamamamdandı. "Sıkı tutun." diye tekrar bir uyarı yaptığında arabayı yüz seksen derece döndürürken sağa doğru savruldum. Elini uzatıp önüme siper olacakken dokunmaması gerektiğini hatırlayıp geri çekmişti kolunu.
Hızını artırıp ilerlemeye devam ettiğinde trafiğin olmayışı çok garipti. Sanki trafiğe kapalı bir yolda yalnızca arkadaki araba ve biz vardık. Öfkeden çenesini sıkıyordu. Direksiyona sıkı bir dabe indirdi. "Şimdi altımda Peugeot olacaktı işte!" diye kendi kendine hayıflanırken arkadaki arabanın yaklaştığını duyabiliyordum. "Hadi bebeğim, yüzümü kara çıkarma." dedi arabaya. Evet arabaya.
Şaşkınlıkla yüzüne bakınmak istediğim esnada onun tarafındaki camdan arabanın bize yetiştiğini görmüştüm. "Direksiyonu tut Ofelya." diye emir verdi. "Ne?" nidası döküldü dudaklarımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMETİ ZORLAMAK
RomanceYıl 2039; İstanbul Yunan işgalindeydi. Ofelya Zaharyas, dokunmanın, sarılmanın bile yasak olduğu sıkı kurallarla yetiştirilmiş bir genç kızdı. Kozasına sarılı altın bir kelebekken potansiyelinin farkında bile değildi. Sahte milliyetçiler, askerler...