Anaveis Foties
Şarkıyı nerede açmanız gerektiğini anlayacaksınız kesinlikle dinleyin 😍Bölümü tatlı okurum Beyza'ya ithaf ediyorum :))
***
"Yüzde İki"Hira diken üstündeydi. Günlerce düşünse aklına gelmeyeceği bir yere oturmuş dudaklarını kemiriyordu; Clause'un arabasının yan koltuğu. Ortamda garip bir hava dolanıyordu, her zamanki nefret ve öfkenin aksine sakin bir havaydı.
Clause siyah camlı güneş gözlüğü takmış, resmiyetten uzak giyinmişti tam da pazar gününe yakışır bir şekilde. Fakat Hira yine kumaş pantolon ve gömlek giymiş, yanına aldığı ceketi de kucağında duruyordu.
Clause radyoyu açtığı gibi yıllar önceki favori şarkısı çaldı. Yunan adalarında denize açılıp İzmir karasularına varmış gibi bir hisle kaplandı vücudu. Anaveis Foties kanını deli akıtıyordu. Muzipçe gülümseyip sesi yükseltti.
Yandan bakışla Hira'ya baktığında yine ciddi ifadesiyle dışarıyı süzdüğünü gördü. Kollarını göğsünde bağlamıştı, giydiği basit bir gömlekle bile neden ona bakıp durmak istiyordu?
Sonunda favori mekanlarının bir arada olduğu yere geldiler. Hira ceketini koluna atıp Clause gibi gözlüğünü taktı, genelde yanında taşırdı zaten. Onun "Buram buram sahte ilişkiler kokuyor burası." diyerek burun kıvırışına çarpık bir edayla güldü. Haklıydı, burada görüğü çoğu kadının hayatı sahteydi. Yapmacık gülüşler, baştan aşağı süzmeler, gösterişler havada uçuşuyordu ve Hira tüm bunların içinde bir inci gibi parıldıyordu.
Girdikleri ilk mağazada Hira'nın yüz ifadesi iğrenir gibiydi fakat diğerlerinde de pek farklı olduğu söylenemezdi. Birkaç tanesine göz gezdirip sonunda Clause'un aklına yatan şatafatlı birinde iyice gezindiler.
Hira elini siyah bir gömleğe attığında Clause öldürücü bakışlar eşliğinde "Aklından bile geçirme Grivas." diyerek elini sırtına yerleştirip onu elbise bölümüne yönlendirdi. Hira sırtında sanki alev topu taşıyor gibi gerildi bu dokunuşla. Clause ise asla yaşamadığı bir şekilde parmak uçlarının karıncalandığını hissetti. "Bu lanet his de ne!" diye söylendi kendi kendine, Hira'nın duymadığından emin olarak.
Hira elbiselere attığı ilk bakışta buraya gelmenin yanlış bir karar olduğunu anlamıştı bile. "Bence geri dönmeliyiz." diyerek etrafında dönüp adımlarken Clause tek adımıyla önünü kesti. "Başladığın işleri yarım bırakmak Türk kanından mı geliyor?"
Hira sakin kalmaya çalıştı, çünkü ona Türklük kanının ne kadar deli aktığını belli edemezdi. Bir Türk destekçisi olduğunu ihbar ederse hayatı kayardı.
"Sana buradan bir kafa atarım, dişlerin sayılacak kadar azalır."
Clause onu umursamadan gözüne kestirdiği elbiseyi çekip çıkardı. Hira'nın önüne tutup düşünür gibi bir ifade takındı. Bedenini görebildiği kadarıyla elindeki tam uyacaktı. "Bunu dene, rengi tenine gider."
"Pembe mi?" dedi iğrenir gibi. Clasue kararından emin bir şekilde "Madem benden yardım istedin o zaman hakkını ver." Başıyla kabinleri işaret edip kabinin hemen önündeki koltuğa oturdu.
Hira gözüne kestirdiği daha sade mavi bir elbiseyi gösterdi. "Peki ya bu?" Clause başını telefonundan kaldırıp yüzünü buruşturdu. "Dalga mı geçiyorsun? Onlarca kadının kıskanacağı bir vücudun var, daha iddialı olmalısın." Elbiseyi işaret etti. "Belinin inceliğini belli edecek daha dar kalıp elbiseler dene, bunun gibi çuvalları değil. Ayırca elindekinin bedenini görmüyor musun? İki beden büyük olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMETİ ZORLAMAK
RomanceYıl 2039; İstanbul Yunan işgalindeydi. Ofelya Zaharyas, dokunmanın, sarılmanın bile yasak olduğu sıkı kurallarla yetiştirilmiş bir genç kızdı. Kozasına sarılı altın bir kelebekken potansiyelinin farkında bile değildi. Sahte milliyetçiler, askerler...