"Sürekli korku ile uyanıyorum"
"Hyunjin bundan kaçamazsın! Bu senin kaderin, eninde sonunda seni yakalarım. Bunu en iyi sen bilirsin!"
Herkes onun üstüne doğru koşuyordu, nefesi daralıyordu. Sanki aldığı nefesler ciğerlerini dolduracak kadar güçlü değildi.
Küçük bir çocuk gibi kenara çökmek yerine bir ormanda boşluğa koşuyordu.
"Nereye kaçabilirsin minik fare, benden kimse kaçamaz. Seni yakaladığım an bitireceğim, iyi bir yere saklanırdım senin yerinde olsam!"
Ormanda yankılanan ses ile hızını arttırarak kaçmaya çalışıyordu. Attığı son adım ile geniş bir çukura düşmesi ile ses bir kez daha yankılandı.
"İşte, artık elimdesin minik fare!"
'''
"Hyunjin! Uyan artık, kendine gel."
Korkuyla kabusundan kalktığında yanı başında hemen Minho vardı. Hemen arkasındaki Ryujin ile telaşlı gözleri ona bakıyordu sadece.
"Sonunda! Bir an asla uyanmayacaksın zanettim Hyunjin, bizi çok korkuttun."
Ryujin onunla konuşurken, o hâlâ odağını toplayamamıştı.
"Ryujin dışarı çık, ben seni çağırırım önemli bir şey olursa."
Minho'nun baskın sesi ile genç kız onu onaylayarak hızlı adımlarla odadan çıktı.
"İyi misin?"
Başını olumsuz anlamda sallamasıyla Minho kollarını açmış, açması ile Hyunjin'in kolları arasına girmesi bir olmuştu.
Anın getirisi ile göz yaşlarını tutamazken hıçkırarak ağlamaya başladı.
Minho her zamanki gibi sessizce beklerken bir yandan da sakinleşmesi için omzunu yavaşça okşuyordu.
Bir süre sonra hafifleşen ağlaması ile sadece iç çekmeye başladı Hyunjin. Hâlâ sıkı sıkı Minho'nun önlüğünü tutmaya devam ediyordu.
"Eğer seni zorlamayacaksa bana kabusunda ne gördüğünü açıklayabilir misin Hyunjin?"
Bir süre Hyunjin'den ses gelmedi. Minho'nun sorması onu germişti, bunu kolları arasında kasılan bedeninden anlayabiliyordu.
"Karanlık korkum var benim, rüyamda karanlıkta kalıyordum. Ondan ötürü korktum."
O an gerçek kabusunu anlatmak istemedi Hyunjin. Daha doğrusu istese de anlatamazdı zaten.
Minho bunun doğru olmadığını anlayabiliyordu ama karşısındaki bedeni daha fazla zorlamak istemedi.
"Benim kabus gördüğümü nasıl anladınız?"
Kendini tamamen geri çekmiş ve sırtını yatağının başlığına yaslayarak meraklı gözlerini Minho'ya dikti.
İç çekmeden edemedi Minho. "Herkesi sırayla kontrol ediyordum. Bugün aynı zamanda hediye günü olduğu için onları dağıtıyordum. Senin odana geldiğimde yatakta sürekli sağa sola dönerek ve sayıklıyordun, ağlayarak."
Elleri ile oynarken Hyunjin konuştu. "Tek başına geldiysen Ryujin neden buradaydı?"
"Seni öyle görünce kapıyı kapatamadan uyandırmaya çalışıyordum. Ryujin de koridordan geçerken görmüş, öyle geldi yanıma."
Anladığını belirterek sessiz bir şekilde oturmaya başladı. Minho kendi başına kalmasının daha iyi olacağını düşünerek odadan ayrıldı.
Minho odasına geçerek işleri ile uğraşırken, Hyunjin ise Minho'dan iki ay önce istediği ama bir türlü okumadığı kitabı okumaya başladı.
İkili böylelikle gece saatlerine kadar vakit öldürürken, Hyunjin'in vücudu her ne kadar uyku için dilense de korktuğu için uyuyamıyordu.
Artık kitabın da onu çok sardığı söylenemezdi. Gözleri bu sefer yatağının az ilerisindeki büyük cama gitti. Kışın gelmesi ile her taraf beyaza bürünmüştü. Hızlı bir şekilde yağan karları izlerken düşündü, sahi en son ne zaman kara dokunmuştu.
O düşüncelere dalıp giderken birkaç kez kapıyı çalan Minho'yu bile duymamıştı. En sonunda Hyunjin'in uyuduğunu düşünerek içeri giren Minho, camın önünde beklemiyordu onu.
Hyunjin'in dalgınlığını fırsat bilip yanında yerini aldı. "Çok güzel değil mi?"
Onun sesiyle transtan çıkar gibi titredi Hyunjin. Korkuyla başını ona döndürdüğünde, Minho sadece omuz silkti.
"Fazla düşünüyorsun, kafanı bu kadar doldurma. Sana zarar verir."
Gözlerini zorlukla camda tutarken sessizliği bu sefer o bozdu. "Bunu bir psikiyatristin söylemesi ne kadar ironik."
"Ben mesleğim gereği bunu yapmaya mecburum ama sen olmayacak şeyleri kafanda olacak gözüyle baktığın için bu düşüncelerinde boğuluyorsun."
Yine ellerinin kenarlarını kopartıyordu. Minho bunu fark etmesiyle iki elini de tutarak gözlerine baktı. "Kendine zarar vermene gerek yok Hyunjin, benden bir şeyleri sakladığının farkındayım. Anlatırsan korktuğun şeyleri beraber yenebiliriz, söz veriyorum elimden gelen her şeyi yapacağım."
"Bana yardım edemezsin Minho, bana kimse yardım edemedi."
Gözlerini Minho'dan kaçırarak konuşuyordu. Konu açıldığından beri huzursuzluğu her hâlinden belli olan Hyunjin yine kaçıyordu.
"Anlatmadan kimseden yardım bekleyemezsin Hyunjin, anlatmadığın için yardım edilemiyor sana."
Hyunjin sessizliğini koruyarak yağan karı izlemeye devam etti. Minho ise birkaç dakika izin isteyerek odadan çıktı.
Arkasından baksa da geri hızla önüne döndü Hyunjin. Elinde orta boylarda olan bir hediye paketi ile geri geldiğinde bakışları bu sefer Minho'dan ayrılmadı.
Geri eski yerine oturan Minho ise hediye paketini Hyunjin'in kucağına bıraktı. "Bu senin, sabah verecektim ama öyle görünce vermeye fırsatım olmadı."
Hâlâ hediyeyi açmazken Minho'nun uyarısını duydu. "Hediye günün bitmesine dakikalar var, bitmeden açmalısın."
Elindeki bordo renkli kutuyu açmaya başladı. İçinden beyaz ve içinde iki tane ren geyiğinin olduğu bir kar küresi ve bir sürü çikolata vardı.
"Uyumakta çoğu zaman zorluk çekiyorsun, senin için kolay bir yol olur."
Hyunjin hâlâ kar küresini incelerken Minho altındaki tuşa bastı. Birden rengarenk ışıklar ile yanmaya başlayan kar küresi, aynı dışarıda yağan kar gibi içinde dönmeye başladı.
"Şimdi ben gidiyorum, sende yatağına girip uyumaya gidiyorsun."
Hyunjin ufak bir çocuk gibi kafasını sallayarak yatağına yerleşti. Minho odanın ışıklarını kapatarak sadece kar küresinin ışığının kalmasını sağladı. Müziklerle çalışmaya devam eden kar küresi Hyunjin'in tek ilgi odağıydı.
"İyi geceler bal çocuk."
Kafasını Minho'ya çevirerek konuştu. "İyi geceler doktor."
Minho sessizce odadan ayrılırken Hyunjin yüzündeki ufak tebessüm ve kar küresinin yaydığını düşündüğü enerji ile uyuyakaldı.
•••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my demons, hyunho
Fanfiction"Zaten bir savaşta değil miyiz doktor? Yaşam savaşı gibi." elindeki kağıdı parçalamaya devam ederken konuştu. "Buna hangi gözden baktığın önemli; sana göre bir savaş gibi gözükse de, çoğu kişi bunlar için hayatın ufak acıları der."