"Ölmeyi o kadar çok denedim ki, tanrı bile beni yanına istemez oldu."
Hyunjin'in birtakım şeyleri anlatması üzerinden bir saat geçmişti. Minho her ne kadar onunla konuşmak istese de, genç olanın durmak bilmeyen ağlaması ile bunu sonraya ertelenmişti.
Zaten Minho bir şey daha sorsa bile söyleyecek gücü yoktu artık. Olayı anlatırken farkında olmadan Minho'nun elini tutan Hyunjin, hâlâ elini tuttuğunu da fark etmemişti.
Az da olsa sakinleştiği için tekrar tavanı izlemeye başlamıştı. Her ne kadar anlatsa da utanıyordu, sanki tüm suç kendindeymiş gibi.
"Artık konuşabilir miyim, yoksa biraz daha beklemem gerekiyor mu?"
İç çekti Hyunjin. "Aslında konuşmanı istemiyorum çünkü bu konu üzerinde durdukça kendime gelemiyorum. Sen yine de konuş ama konuşmaların bana iyi hissettiriyor."
"Bu olanların senin suçun olmadığı bariz bir şekilde belli Hyunjin. Farkında mısın bilmiyorum ama kendini bu olayda suçlu gibi görüyorsun."
Elindeki peçeteyle burnunu silerken bakışları Minho'nun üzerindeydi. "Ona karşı yakın davranmasaydım belki de hiçbir problem olmazdı Minho."
"9 yaşında olan Hyunjin ile 29 yaşında olan Hyunjin'in düşünceleri aynı değil biliyorsun değil mi? O zaman iyi ve kötünün ne olduğunu ayırt edebileceğin bir yaşta değildin Hyunjin. O yaşta herkes onları ayırt edemezdi, bende çocukken saf biriydim, hepimiz öyleydik."
Bakışları yine kenarlarını soyduğu ellerindeydi Hyunjin'in. "Bilmiyorum Minho, bana ömrümün sonuna kadar atlatmayacağım olaylar yaşattı, ben hâlâ bunların etkisindeyken kendimi suçlamak kaçınılmaz oluyor."
"Yaşadığın şeyler asla kolay şeyler değil ama bunun suçunu kendine yıkamazsın Hyunjin. Bir aptalın uçkuruna sahip çıkamayıp, 11 yaşında bir çocuğa böyle şeyler yaşatan kişide tüm suç. Dediklerimin üzerinde ne kadar etkisi var bilmiyorum Hyunjin ama kendinde suç araman olduğun yerde dönüp durmanı sağlar."
Titrek bir nefes çekerek bakışlarını Minho'dan uzak tutmaya çalıştı. "Konuyu kapatalım mı? İçim daralmaya başladı."
Daha fazla onu zorlamak istemedi Minho. Ufak bir baş sallaması ile onay vermişti. Dikkatini başka bir konuya yöneltmek isteyen Minho, masanın üzerinde gördüğü boya malzemeleri ile yüzünde bir gülümseme açtı.
"O zaman tabloyu hallettin mi?"
Birden böyle bir şey beklemeyen Hyunjin duraksama yaşadı, bozuntuya vermeden ufak bir onay verdi. "Bitirdim, belki bazı kısımları tamamen kurumamıştır ama yine de bak istiyorsan."
Hızla koltuktan kalkarak camın önündeki tabloya ilerledi Minho. Gördüğü ile nutkunun tutulduğunu hissetti. O hayranlıkla tabloyu izlerken, Hyunjin de çekinerek ona bakıyordu. Ona göre çok da özenilmiş bir tablo değildi ama Minho oldukça beğenmiş gibi duruyordu.
"Gerçekten hamlamış hâlin bu mu Hyunjin? Resmen burada gerçek bir sanat yatıyor."
Dedikleri ile onaylamazca baktı Hyunjin. "Bu düşüncene katılmadım Minho, oldukça sıradan hatta özenilmemiş bir tablo."
Bu sefer Minho gözlerini devirdi. Hyunjin'in de görmesi adına tabloyu çevirerek konuştu. "Oldukça güzel ve alımlı bir tablo, hatta ben bunu evime götürüp asacağım. Sen beğenmemiş olabilirsin bal çocuk ama ben beğendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my demons, hyunho
Fanfiction"Zaten bir savaşta değil miyiz doktor? Yaşam savaşı gibi." elindeki kağıdı parçalamaya devam ederken konuştu. "Buna hangi gözden baktığın önemli; sana göre bir savaş gibi gözükse de, çoğu kişi bunlar için hayatın ufak acıları der."