33. BÖLÜM

3.2K 129 91
                                    

Sıcak kahvenin dumanı ve keskin kokusunun bile açamadığı bir uykuyla Dicle'nin hemen karşısındaki sandalyeye oturdu Seyran. Uzun bir mesai günün sonuna gelmişler ve kendilerini bir kahveyle ödüllendirmeye karar vermişlerdi. Uzun zamandır oturup konuşamamışlardı ve bu süreçte çok şey birikmişti tabi. Mesela Seyran şu Yusuf meselesini hala Dicle'nin ağzından dinleyememişti. Uzun esnemesi sona erdikten sonra konuşmaya başladı.

"Dökül bakalım Dicle Hanım. Yusuf meselesi ne iş? İnsan çıtlatmaz mı arkadaşına?"

Arkadaşına sevimli bir gülücük gönderdi Dicle. Bu meseleden hala biraz çekiniyordu. Hem ciddi bir şey de yoktu ortada. O yüzden pek konuşma taraftarı değildi.

"Ya şimdi Ferit ve Yusuf arkadaş ya... Söylemeye çekindim o yüzden. Hem dün bir bugün iki. Ortada öyle ciddi bir şey yok."

"Ya Dicle ne çekinmesi Allah aşkına. Bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın? Ciddi mi değil mi bilemem. Her şeyi bilmek istiyorum." Gelen esnemeyle bir kez daha kapattı ağzını. Eğer şuracıkta uyuyakalmazsa dinleyecekti arkadaşını.

"Aslında anlatacak pek bir şey yok. Ben pub'a geldiğim zaman tanışmıştık zaten. Sonra beni Instagram'dan bulup istek atmıştı. Takipleştik falan, senden buldu sanırım. Neyse, önce hikayelerimi beğenmeye başladı sonra cevap vermeye..." Dicle anlattıkça narin sesi ninni gibi geliyor ve iyice kapanıyordu Seyran'ın gözleri. Keşke dün gece bir saat daha fazla uyusalardı. O zaman her şey çok güzeldi ama keşke biraz daha uyusalardı. "...ştt Seyran dinliyor musun beni?"

Dalıp giden gözlerini arkadaşına çevirip odağını toparlamaya çalıştı. Yorgun zihni ve bedeni bir şeylere odaklanmayı zorlaştırıyor, sadece dinlenmek istiyordu.

"Ay dalmışım kusura bakma. Pub'a gitmiştin en son."

"Ohoo, senin kafan bir milyon. Boş ver daha sonra konuşuruz."

Kahvesinden bir yudum alan Dicle'ye anında itiraz etti. Hem iş hem özel hayatı nedeniyle son zamanlarda Dicle'yi ihmal ettiğinin bilincindeydi ve bunun mahcubiyetini yaşıyordu. Bütün ilişkileri dengede yürütmek ne zordu böyle. Sadece işine odaklı olduğu zamanlarda tek bir Seyran yoruluyordu en azından. Ferit geldiğinden beri ise birkaç parçaya bölünmüştü ve her bir Seyran enerjisini idare etmekte zorlanıyordu.

"Hayır ya Dicle, özür dilerim. Tamam can kulağıyla dinliyorum seni."

"Zaten çok emin değilim ya... Konuşmak için erken yani. Ciddi bir şey olursa söylerim."

Dicle'nin kararsız yüzünde dolaştı Seyran'ın gözleri. Her zamanki neşesi ciddi ifadesinin arkasına saklanmıştı sanki.

"O ne demek? Bir sorun mu var?"

"Sorun değil ama... hoşuma gitmeyen şeyler var." dedi Dicle dürüstçe. İnce dudağı büzülmüş, ela gözlerini doğrudan Seyran'a dikmişti.

"Ne gibi?"

"Pub'da çalıyor olması gibi..." derin bir nefes aldı cümlesinin ardından. Tam da beklediği gibi bir şaşkınlık ve itiraz ifadesi geçmişti Seyran'ın yüzünden. Yeşil gözleri hafifçe kısılmıştı duyduklarıyla. Pub'ın nesi vardı ki?

"Yusuf'u çok yakından tanımıyorum ama iyi birine benziyor. Pub'da çalıyor olması neden rahatsız etti seni?"

"Bak sana dürüst olacağım. Beni yanlış anlama lütfen..." oturduğu yerde biraz dikleşti Dicle. Masaya doğru eğildi. Kendini doğru ifade etmek istiyordu. "...Pub'ın ortamını az çok biliyorsun. Ne bileyim... güven vermedi bana. İçki ısmarlayanı mı dersin, numara yollayanı mı..."

PİYANİST (SeyFer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin